[11]

957 154 292
                                    

[11]~"Bizim yalnız fesleğenimizin canını almış birisi ve sanki, beni de öldürmüş gibi."

O sabah Yibo biraz heyecanlıydı, biraz da korkuyordu. İki gündür görmediği ve özlemekten uykularının kaçtığı adamın yanına gidecekti. Özenle hazırlanmıştı, saçlarını taramış, nadiren sildiği gözlük camını silmiş ve giydiği kot şortunu, sarı tişörtünü dikkat ederek ütülemişti.

Ezilmiş petunyalar ile kısaca sohbet etmiş ve kendisini rahatlatmaya çalışmıştı.

Öğle vaktine yaklaşırken sakince yürüyordu sokakta. Bir süredir yanına gidemediği Aynadaki Fyodor beyefendi için bugün iki tane turta almıştı.

Nihayet aşina olduğu parka geldiğinde gözleriyle yaşlı adamı aradı ve onu hep olduğu gibi büyük ağacın altında buldu. Yavaşça oraya giderken kolundaki kırmızı saatine baktı, hala vakti vardı.

"Merhaba Beyefendi, bir süredir yanınıza gelemedim. Umarım iyisinizdir."

Yaşlı adam önce çocuğun yüzüne ardından uzattığı turtaların olduğu küçük pakete baktı. Paketi alarak yanına koyduğunda sakince konuşmuştu.

"Ben iyiyim ve senin de iyi olduğunu görmek isterim genç adam."

Yibo ayakkabısıyla yere amaçsız şekiller çizerken bakışlarını aşağıya indirmişti. Saklambaç oynarken yakalanmıştı sanki, ya da sınıfta suç işlerken öğretmeni ile göz göze gelmiş gibiydi.

"Ben iyiyim ki, niye öyle dediniz birden?"

Adam gülümsedi. " Sen hiç dışarıdan kendine bakmadın öyle değil mi çocuk? Gözümü kapatsam bile anlardım üzgün olduğunu. Açık bir kitap gibisin."

Yibo utanarak ensenini ovaladı ve oradan kaçmak istedi. Mutluyken avazı çıktığı kadar bağırmak isterdi, çünkü mutluluk paylaşılmalıydı. Üzgünken ise kendi başına kalıp, sürekli ağlamaya meyil eden gözlerine karşılık gülümseyip dururdu ve mutlaka tuhaf oyunların peşine düşerdi.

Sonunda orada daha fazla duramayarak ayrılmak istediğinde yaşlı adam da gitmeden önce onu uyarmak istemişti.

"Bugün güneş yok Yibo."

Yibo anlamayarak gökyüzüne baktı, bulutların arasında gezinen, arada bir kaybolan güneşi gördü. Kafa karışıklığı için biraz uzağındaki adama baktı ve bir cevap umdu.

Aynadaki Fyodor beyefendi sanki her şeyi biliyormuş gibi gururla arkasına yaslandı ve bilge bir gülümsemeyle gökyüzünü gösterdi.

"Dikkat et, yağmur yağacak."

Yibo hala bir şey anlamazken vaktinin az kaldığını fark etmiş ve yaşlı adama selam vererek oradan ayrılmıştı. Zemindeki gördüğü çizgilere basmamaya çalışarak yolunda ilerlerken devam ettirdiği bu oyun onu eğlendirmiyordu.

Ama korkuyordu ve ona göre oyunlar korkuyu unuttururdu. Babası ile yalnız başına kaldığı yıllarda tuhaf oyunlar oynatmıştı babası ona. Bildiği tüm oyunları, çocuk bakmayı annesi kadar iyi bilmeyen babasından öğrenmişti.

Adımlarının üzerine düşen gölgesini takip ederken, o gölgenin güneşin kaybolmasıyla zeminden silinip gitmesini seyretti ve kafasını kaldırdığında gözlerini gökyüzüne çıkaramadan o kadını gördü.

Anında arkasını dönerken iki binanın arasındaki boşluğa yöneldi, topuklu ayakkabıların çıkardığı sesi dinledi ve sanki, bulunduğu yerde şiddetli bir deprem yaşandı. Evet, bu depremin tek sarstığı kişi oydu.

Yibo ne yapacağını bilemez bir halde kendisini binanın girişinden biraz uzağa sakladığında kadının, Xiao Zhan'ı arayarak yanına çağırdığını işitti.

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin