11. BÖLÜM: ZAMAN KAPISI

66 43 3
                                    

Sabah uyandığında kendini çok mutlu hissediyordu. Yataktan kalkıp yüzünü yıkadı ve üstüne başka renkte boyunlu bir kazak giydi. Altına da bir pantolon geçirip Hıçkıdık'ı aldığı gibi aşağıya indi. Onu saray kapısından bıraktıktan sonra yemek salonuna girip yerine oturdu. Herkes geldikten sonra kahvaltı yapmaya başladılar. Bugün Eze gelmişti. İkisi de konuşmadan kahvaltısını yaptı.

Kahvaltısını bitirince Hıçkıdık'ı almak için kapıya doğru ilerledi. Jemone, çıkmadan arkasından seslendi.

"Silay."

Hızlı adımlarla yanına geldi.

"Bugün eğitim biraz geç başlayacakmış."

"Geç mi? Peki ne kadar?"

"Sanırım bir saat veya daha fazla da sürebilir. Leta'nın son anda bir işi çıkmış."

Başını salladı. Jemone yanından uzaklaşırken hayal odasına girdi. Buraya neden girdiğini bilmiyordu. Öylesine dalgınlıkla kendini içeriye atmıştı. Hıçkıdık'ı unutup yapacak bir şey olmadığını düşünerek odadan çıkmadı. Oyuncakların arasından bir kutunun karşısına oturdu. Dizlerini kırıp başını dizlerine dayadı. Kendini mutlu hissediyordu ama hiçbir şey yapmak da istemiyordu.

Ayağının yanına değen bir şey hissetti. Bu bir toptu. Başını kaldırıp topu eline aldı. Karşısındaki kutuya doğru attı. Top kutuya çarpıp geri geldi. Yakaladığı topu geri attı. Kendi kendine küçük çapta bir oyun başlatmışken Asay hayal odasında onu görüp içeriye girdi. Yanına oturdu. Biraz daha iyi görünüyordu ama yüzündeki o beyazlık pek de azalmamıştı. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Topu atmayı bıraktı.

"Dün sana o şekilde bağırdığım için özür dilerim."

Sesi de düne göre biraz daha güçlüydü bugün. Elindeki topu atmaya devam etti.

"Önemli bir şey değil."

Asay, Silay tam tutacakken topu yakaladı.

"Ne demek önemli değil? Hayır önemli. Hem düşüncesizlik ettim hem de önyargılı davrandım. Sana bağırmamalıydım, o şekilde konuşmamalıydım."

Silay arkasına yaslandı.

"Hayır önemli değil, gerçekten. Büyük bir acın vardı. Hâlâ da var. Buraya gelip özür dilemeni gerektirecek bir şey de olmadı ki. Bunu yapmana gerek de yoktu. O yüzden önemli değil."

"O halde, barıştık mı?"

Elindeki topu Silay'a uzattı. Silay topu aldı.

"Küsmedik ki."

Asay gülümseyip duvara yaslandı. Silay başını kaldırıp topu atmaya devam etti.

"Gerçek hayatın böyle değil, değil mi? Yani benim anlattığım gibi. Mutlu ve mükemmel değil."

Tekrar topu tuttu. 

"Kimsenin hayatı mükemmel değil Asay. Herkesin acıları var. Herkesin kendine göre acıları var. Başka birine dert gibi bile görünmese de o dert o kişinin canını ne derece yakıyor olduğunu kimse bilemez. Acının büyüklüğüne değil de kişiyi ne kadar etkilediğine bakarsak, ben herkesin acısının birbirine eşit olduğunu düşünüyorum. Ama büyüklüğü, tabii ki de farklı."

Asay başını duvardan kaldırıp nefes verdi. Silay onun omzunu sıvazlayıp onu düşünceleri ile orada bıraktı. Mutfağa girecekken Hıçkıdık'ı hatırlayıp şatodan dışarıya çıktı. Kendisini görür görmez ona doğru geldi. Onu eline alıp odaya çıkardıktan sonra merdivenlerden inip mutfağa girdi. Kendisini gören bir hizmetli yanına geldi.

DUVARLARIN ARDINDADonde viven las historias. Descúbrelo ahora