● 10

932 132 125
                                    

''bugün enerjik görünüyorsun rintarō.'' oturduğu masasından gülümseyen doktoru, eliyle önündeki koltuğu gösterdi.

suna yalnızca başı ile onaylarken ona gösterilen yere oturdu. eğer düşündüğü soru ona yöneltilirse ne yapacağını bilmiyordu.

''son görüşmemizden bu yana nasılsın?'' doktor shimizu, önündeki defterin sayfalarını çevirirken sordu.

yeşil gözlü omuz silkerek cevapladı. ''her zamanki gibi.'' doktoru gülümsedi. aynı olmadığını her halinden belliydi.

''o halde sana ufak bir sorum olacak,'' dedi defteri kapatıp bakışlarını suna'ya çevirirken. ''neden mesajıma beş saat sonra, yani gecenin üçünde döndün. evinin buraya yirmi dakika uzaklıkta olduğunu sanıyordum. ayrıca seninle yaptığımız düzen programına tamamen ters bir saat.''

suna ne cevap vereceğini bilemedi. cidden bu kadar zamanı varken neden bir bahane düşünmemişti? elbette osamu adlı yeni arkadaşına kafayı takıp onu gözlemlemekle çok meşgul olduğu içindi. bu düşünceler dudaklarının istemsizce kıvrılmasına neden olurken doktoru anlamamış şekilde kaşlarını çattı.

''rintarō, beni dinliyor musun?'' adının söylenmesi üzerine hayaller alemini terk eden suna, doktorundan dediği şeyi tekrarlamasını istedi.

shimizu dirseklerini masaya yaslayarak suna'yı incelemeye başladı. ''bugün aklın burada değil ancak kötü bir şey göremiyorum. son günlerde güzel bir şey mi yaşadın?''

suna anlatıp anlatmamak konusunda ciddi bir ikileme düşmüştü. doktoru da olsa, osamu ile olanların o ana özel ve farklı şeyler olmasını istemişti. zihni tüm detayları derince işleyip raflarına kaldırmışken ortaya sermek onluk değildi. hiç arkadaşı olmaması onu az konuşan ve her şeyi kendine saklayan biri haline getirmişti çünkü.

''rintarō, buraya sorunları çözmek için geldin. eğer seni iyi yönden etkileyen bir şey olduysa bunu benimle paylaşman sana yardım etme olanağımı arttırır.''

bu sözler kulaklarından içeri dolarken karşısındakinin yalnızca onu düzeltmek için çabalayan biri olduğu gerçeği zihninde ampul gibi yandı.

bakışlarını ellerine indirerek tek bir cümle ile olan şeyi açıkladı, ''biri ile tanıştım.''

doktor gözlerine şaşkın bakışlarını, dudaklarına ise ufak bir tebessüm yerleştirirken uzun zamandır duymayı beklediği şeyin mutluluğunu yaşadı.

''nasıl gerçekleştiğinden bahsedelim o zaman.'' doktorunun neşeli bir tonda konuşması suna'ya cesaret verdi. başını kaldırmadan cümlelerini sıraladı.

''isteğim dışında gerçekleşti. çardakta otururken arkamdan geldi. çekindiğimi görünce de bana suluğunu verip gitti.''

doktoru, ses tonunun suna'ya konuşmak için azim verdiğini fark etti. bu yüzden hiç bozmadan sordu. ''neden suluğunu verdi?''

yeşil gözlü bilmiyorum anlamında başını iki yana salladı. ''suluğu bende kaldığı için geri vermem gerekiyordu. ondan sonra bir şekilde konuştuk.''

birçok olayı atlamış olsa da doktorunun bunu anlamayacağını umuyordu. ne de olsa sırf alanına saygı duyduğu için birine bağlandığını ya da sırf onu fark etsin diye korktuğu bir hayvana yemek vermeye çalıştığını söylemek oldukça utanç verici olurdu.

''bu attığın senin için gerçekten büyük bir adım suna. yavaş da olsa büyük. bunun devamı da gelecek.''

omuzları eğik şekilde oturan oğlan başı ile onaylarken gülümsemesini yüzüne yaymamaya çalıştı. seans sonuna kadar ettikleri sohbetin ardından doktoruna veda ederek ayrıldı.

belki de doktoru haklıydı. yavaş da olsa sadece birine yaklaşmaya çalışarak büyük bir adım atmıştı. her ne kadar bunun sebepleri kafasını karıştırmaya başlamış olsa da...

/////

nisan ortası olmasına rağmen ciğerlerinden içeri dolan gece soğuğu suna'nın sweatshirte biraz daha sokulmasına neden oldu.

sitenin henüz sönmemiş ışıklarını görmesi üzerine cebinden telefonunu çıkararak saate baktı. henüz on birdi ve dışarıda biraz daha vakit geçirebilirdi. her ne kadar gün ışığında osamu ile gezmiş olsa da ertesi günün boş geçeceğini düşünerek buna karar verdi.

ancak önce gece soğuğundan korunmak amacıyla üstüne bir ceket almalıydı. her ne kadar annesinin onu yakalayıp on ikide yatması gerektiğini söyleme riski olsa da hasta olmak istemiyordu.

evine doğru hızlı adımlarla ilerlerken duyduğu bir ıslık sesiyle seri hareketlerle etrafına bakmaya başladı. geceleri yakınından gelen bir ıslık sesi hayırlı işlere vesile olmazdı. zamanında canlı canlı şahit olmuştu buna.

hızla etrafını tararken gözüne çarpan beden ile derin bir nefes verdi. belki de geceleri yakınından gelen ıslık seslerinin hayra vesile olma olasılığı da vardı.

ona doğru ağır ağır gelen bedeni durduğu yerden titreyerek beklemeye başladı. ondan biraz kısa olan oğlan yanına ulaşırken gözleri gözlerine ilişti.

''on gibi bir yere gittiğini gördüm. yani elbette beni ilgilendirmez ama...'' suna karşısındakinin de cümlelerini doğru düzgün kuramadığını görünce biraz rahatladı. nedense konuşabilecekmiş gibi hissettirmişti.

''evet biraz işim vardı, sanırım.'' ikisi de bu umutsuz hallerine acırken osamu suna'nın içinin ısınmasına neden olacak bir soru sordu.

''hava soğuk bu gece, neden ince giyindin?'' suna'nın giydiği sweatshirtün kalınlığına baktı ve başını olumsuz anlamda salladı.

''üşüteceksin, tutmayayım ben seni eve git hadi.'' osamu yavaşça suna'nın sırtını sıvazlarken yeşil gözlü duraksadı. biraz vakit geçirmek istiyorum dese ne olurdu?

''bir şey mi oldu?'' mavi gözlünün ani sorusu üzerine irkilirken hemen yaparsa hemen biteceği fikrini tekrar aklına getirdi.

başını eğdi ve göz temasından kaçınarak ağzını açtı. ''geceleri açık olan bir yer var ve,'' sesi titriyordu ancak önemli değildi. bu cümleyi kuramazsa bir adım attığını hissedemeyecekti. ''sıcak yani...''

kuramamıştı. benimle gelmek ister misin demek neden bu kadar zor gelmişti?

''önce sana bir ceket getireyim. yapacak başka bir şeyim yoktu zaten.'' suna'nın sırtını tekrar sıvazlayıp açık bıraktığı kapıdan girerken suna yüzünün yandığını hissetti. cümlesini bitirmemişti. oraya tek başına gideceğini belirtmek istemiş de olabilirdi ancak osamu açıkça demek istediği asıl şeyi anlamıştı.

utançtan kıpkırmızı şekilde yeni arkadaşını beklerken duyduğu yabancı ses ile gözlerini kapıya çevirdi. ''sen hırka veren çocuk musun?'' suna anlamaz bakışlarla değişik sarı saçlara sahip çocuğa bakarken aniden görüş açısına giren osamu ile duraksadı.

osamu'ya oldukça benzeyen ancak saç renkleri ile ayırt edilebilecek iki oğlanı tek karede izlerken jetonu düştü. bir ikizi vardı.

mavi gözlü, sinirli şekilde kardeşini içeriye sokup kafasına vurdu. ardından hiç beklemeden kapıyı arkasından kapattı. sinirli adımları suna'nın yanında dururken konuştu, ''takma sen onu problemleri var.'' bu sözü yeşil gözlünün gülümsemesine neden oldu.

osamu'nun ona uzattığı ceketi giydi. çoğu zaman çok yakın durmadıklarından alamadığı koku bir anda ciğerlerine işledi.

suna çaktırmadan gülümsedi, ardından iki genç adımlarını kafeye doğru yöneltti. bu esnada yeşil gözlünün her bir hücresi benden bahsetmiş diye bağırmadan edememişti.

nightless [osasuna]Where stories live. Discover now