● 13

848 114 58
                                    

atsumu ve suna'nın doktor ile konuşmasının üzerinden geçen iki hafta beraberinde pek fazla değişiklik getirmemişti.

atsumu, suna'yı zorlamıyor, doğru zamanı bulabilmesi için ikisini sık sık yalnız bırakacak durumlar yaratıyordu. osamu ise bunu anlamasına rağmen pek rahatsız olmuş değildi.

bu on dört gün içerisinde oldukça boş vakti olan iki genç birbirini daha iyi tanıma fırsatı bulmuş, suna, kül saçlı gencin kişiliğini geçirdikleri zaman içerisinde yavaşça çözmüştü.

ayrıntıcı yapısının ona verdiği gözlem yeteneğinin de bunda büyük katkısı vardı elbette.

defterinin sayfaları atsumu ve osamu ile yaptığı şeyler ile dolmaya devam ederken, gerçekten yalnızlığını yavaş yavaş vücudundan attığını hissediyordu.

osamu'nun yaşadığı ciddi düzen sıkıntıları yüzünden okulu uzaktan idare ettiği, ne kadar idare denirse, ve atsumu'nun ona bu alanda yardımcı olmaya çalıştığını da öğrenmişti.

ailesinin yaklaşımının sebebini tam olarak öğrenememiş olsa da sarışın ikiz bunun 'mükemmel evlat isteme' takıntısından geldiğini düşünüyordu.

yine de tüm bu bilgiler ve osamu'yu çözmüş olması söylemesini daha kolay hale getirmiyordu. tam da bu sebeple olaya aniden dalmak gibi saçma sapan bir karar almak zorundaydı. tek dayanağı ise ona, atsumu'ya davrandığı gibi sert davranmıyor oluşuydu. aksine öyle nazikti ki, atsumu bazen onu alaya aldığı için dayak yiyordu.

adımladığı çardakta gördüğü beden zaten sıcak olan bu nisan gününde onu daha da ısıtırken tek kelime etmedi.

zamanın gelip gelmediğini bilmese de onu bekleterek bu hayata katlanmasına göz yumma fikri hiç hoşuna gitmemişti.

bir insana bağlanmak suna için kolay sayılmazdı. özellikle henüz üç hafta tanıdığı bir insandan bahsediyorsa.

ancak tüm bunlara rağmen osamu, duvarlarını yıkmakta hiç sorun yaşamamıştı. en baştan serçe parmaklarına bağlanmış olan kader ipliği ortak sorunları sayesinde belirgin bir hal almış, ikisinin bir araya gelmesini kolaylaştırmıştı.

oturacağı yere adımını attığında mavi gözler yeşilleri buldu. hafif bir baş selamı ve ufak gülümsemeler eşliğinde yan yana geldiklerinde suna bakışlarını alışkanlık olarak ellerine indirdi.

böyle başlardı her buluşmaları. ikisini de bir sessizlik kaplar, ardından osamu bir konu açar ve sohbet ede ede ne yapacaklarına bakarlardı. ikisi de sessiz tiplerdi. belki de bu yüzden birlikte vakit geçirmeye bu kadar kısa sürede alışmışlardı.

"sıcak havalardan nefret ediyorum."

"neden?" osamu'nun sorusuna normal insanların vereceği cevap 'ben de' veya 'ben severim' olurdu. ancak onların arasındaki ilişki bu klasik sözlerden uzak ilerliyordu.

"bunaltıcı."

suna cevap vermedi. onun yerine yan gözle osamu'nun göz altlarını süzdü. yüzündeki yorgunluk ona cesaret verecekti.

lafı dolandırmak veya olayı uzatmak istemiyordu. biliyordu ki ne kadar bunu yaparsa o kadar fazla soru ile karşı karşıya kalacaktı.

"senden bir şey saklıyorum."

yorgun olanın gözleri yanındaki yeşilleri buldu. pek şaşırmışa benzemiyordu.

"normal değil mi? kısa zamandır tanıyoruz birbirimizi."

"benimle alakalı bir şey değil."

osamu tekrar önüne bakmaya başladı. "eğer atsumu ile ilgili bir şey ise onunla konuşarak halledebilirsin bence."

çekingen oğlan kaşlarını çattı. "neden atsumu ile ilgili olduğunu düşündün?"

suna, bu cümlenin altında bir anlam yattığını hissedip yöneltmişti sorusunu.

"genelde insanlar atsumu için konuşur benimle." omuz silkti. "alışkanlık."

suna anladım anlamında başını salladı. pek sosyal biri olmadığından buna olanak veriyordu.

"seninle ilgili bir şeydi." osamu'nun bakışları ikinci kere yeşilleri bulmak amacıyla döndü ancak suna çoktan önüne bakmaya başlamıştı.

"ne saklıyorsun?"

"uyku problemini bildiğimi."

"dikkatli herkes fark ederdi."

"ve nedenini araştırdığımı."

osamu kafasını sağa doğru yatırdı.

"nedenini?"

"uyku probleminin çekmenin nedenini."

osamu sakince saçını karıştırdı.

"sonuç olarak?"

"sana yardım etmek istiyorum."

"zorunda değilsin."

suna bunun üzerine tuttuğu nefesini bıraktı. "istediğim için yapıyorum."

"ne zamandan beri insanlar üç hafta tanıdıkları kişinin sağlığı konusunda bu kadar hassas?" suna, osamu'nun bu sözlerine cevap vermedi. aklından geçirdiği şeyler sözlere dönmüştü sadece. üzülmeye hakkı yoktu.

araya giren sessizliğin bu sefer farklı bir havaya sahip olduğunu hisseden osamu tekrar söze girdi.

"kötü bir anlamda söylemedim. neden istediğini merak ettim sadece."

yeşil gözlü başını iki yana salladı. "sorun yok. öyle demiş olsan da haklı olurdun."

suna kendisini insanlara açmazdı. ancak o osamu ile ilgili böyle bir şeyi biliyorsa yanındaki oğlanın da bilmeye hakkı var gibi hissediyordu.

"benim de bir sorunum var. çözemediğim ve senin gibi diğer insanları inandıramadığım.

"o kadarını biliyor musun?"

"atsumu söyledi birazını. ama yapması gereken de buydu."

osamu bir şey söylemeyince suna devam etti.

"annemi bile zor inandırmıştık. ona söylemek istememe sebebim buydu ama bana yardım eden kişi ısrar edince yapmak zorunda kaldım."

ardından gergince osamu'ya doğru çevirdi bedenini. "onlar inanmak zorunda değil. sana inanıyorum ve çözümünü de biliyorum."

birbirlerini süzerek geçirdikleri kısa bir sürenin ardından osamu'nun dudakları aralandı. gözlerinde okunması zor bir duygu vardı. birbirimizi anlıyoruz der gibi bakıyor ancak belli etmeye çekiniyordu.

"çözümü ne?"

o ana kadar ne sorununu sormuştu ne de başka bir ayrıntıyı. tek istediği şey çözümünü bilmekti. suna onun neden böyle hissettiğini çok iyi anlıyordu. bu nedenle sorunu ile alakalı bir şeyler söylemekten geri durdu.

"sana doktorum ile bir şey ayarladım."

"ne doktoru?"

osamu gittikçe heyecanlanıyor gibiydi.

"bir psikiyatrist. şu ana kadar gördüklerim arasında en iyisi."

osamu'nun bir anda sönen bakışları ile suna gerildi. doktor teklifini reddedeceği için böyle baktığını düşünse de mavi gözlünün son cümlesi tüm fikirlerini yerle bir etti.

"ailemi haberdar etmemize gerek yok, değil mi?" suna başını iki yana sallayınca ağzından bir şey daha çıktı. "o zaman ben de senden bir şey isteyeceğim."

nightless [osasuna]Where stories live. Discover now