● 17

761 103 117
                                    

''ee, şimdi neye binmek istersiniz?'' atsumu'nun ellinci kez tekrarladığı bu cümle üzerine yorgun iki çift göz ona döndü.

''arabaya binip eve gitmek isteriz.'' osamu yakınırcasına cevaplayınca atsumu bıkkın bir nefes verdi. ''eğlenmesini bilmiyorsun.''

''sen de yorulmasını.''

atsumu'nun zoru ile sıcak yaz akşamında lunaparka gelen üçlüden suna ve osamu, bu yoğun tempodan şimdiden usanmıştı.

nemden dolayı üstlerine yapışmış olan tişörtleri ve gürültüden ağrıyan başları, onların böyle ortamlara aşina olmadığının açık bir kanıtıydı.

özellikle suna için bu yer tam olarak bir cehennemdi. fakat onlarla vakit geçirebilmek için zor da olsa katlanmak zorunda kalmıştı.

onları sağdan sola sürükleyen atsumu ise henüz enerjisini atamamış, inatla onları bir şeylere daha binmeye ikna etmeye çalışıyordu.

''kendi arkadaşlarını çağır şuralara artık.'' dedi osamu. bunun üzerine atsumu sinirle ikizine döndü. ''dedim ya onlar eğlenceli değil diye!''

osamu gözlerini devirdi. ''eğlence için takılman gereken son insanlarız atsumu, kes boşu.''

suna tam bu konu hakkında yorum yapacakken aniden duran osamu ile sözleri ağzına tıkandı. hız treninden sonra bakışları ilk kez parlayan bakışları, renkli ışıklar ile süslenmiş bir çadıra takılmıştı.

atsumu ve suna'nın gözleri de onunkileri takip ederek renkli tabelaya kaydı. dondurmacı.

''yok artık 'samu" diye bağırdı atsumu. "her yer güzel aletlerle doluyken seni dondurmacı mı heyecanlandırıyor?'' alayla kurduğu bu cümle osamu'yu hiç etkilemiş görünmüyordu.

ikizini beklemeden suna'yı da yanında sürükleyerek çadıra yürümeye başladı. arkada kalan atsumu onu beklemeleri için bağırırken suna güldü. bu ikisi ile vakit geçirmeyi gerçekten çok seviyordu.

hâlâ kurtulamadığı hisler ona zorluk çıkarsa da, onunla anılar biriktirmek az da olsa iyi hissetmesini sağlıyor, en azından kendini böyle avutabiliyordu.

geniş çadıra adımlarını attıkları anda rahat görünen puflar ve ortalarında bulunan yuvarlak masalar karşıladı onları. içeride neredeyse kimsenin olmaması ise ortama ferah bir hava katmıştı.

''ne aromalı istersin?'' suna, ona yöneltilen soru karşısında düşünmeden cevap verdi. ''ne alırsan ondan.'' osamu başını sallayıp dondurma tezgahına doğru adımladı. bu sırada onlara yetişmiş olan atsumu da kardeşinin peşine takıldı. yalnız kalan suna köşe masalardan birine oturdu.

tezgahın önüne ulaşan atsumu, hiç yer yokmuş gibi osamu'nun dibine girdi. çaktırmadığını düşünerek fısıldamaya başladı.

"konuştuğumuz gibi, " dedi kendinden emin bir tavırla.

"ne konuştuğumuz gibi? " osamu kaşlarını alayla kaldırıp sordu.

"nasıl itiraf edeceğini konuştuk ya samu!!"

osamu başını iki yana sallayıp güldü. düştüğü durum ona oldukça komik geliyordu. "hayır konuşmadık. sen kendi kendine kurguladın ve ben de seni dinlemedim."

atsumu elini alnına vurdu. "sen iflah olmaz bir salaksın."

"dondurmaları almayacak mısınız, ne yapıyorsunuz orada? " arkalarında duydukları ses ile ikisi de oraya döndü.

suna yaşlı kadının uzattığı dondurmaları göstererek onlara bakıyordu.

"hiç, siz ikinizi nasıl yalnız-" cümlesini tamamlayamayan karnına bir dirsek yedi. acı ile yüzünü buruştururken osamu çoktan dondurmaları alıp masaya yürümeye başlamıştı.

nightless [osasuna]Where stories live. Discover now