● 15

844 113 106
                                    

''sana yarım saat önce pişirmeye başla demiştim!''

''kapa çeneni de filmi aç.''

suna, osamu ve atsumu üçlüsü, ailelerinin evde olmamasını fırsat bilerek miyaların evinde takılmaya karar vermişlerdi. daha doğrusu bu kararı atsumu vermiş, ardından suna'yı zorla evinden alıp kendi evlerine sürüklemişti.

suna'ya kalsa son dediği şeyden sonra kendini eve kapatır ve bir daha osamu'ya görünmemeye çalışırdı. öyle ki o sözden sonra ikisi de biraz daha çekingen bir hal almıştı. bunun sebebi muhtemelen ikisinin de her kelimeye ayrı ayrı değer vermesiydi.

ancak atsumu tüm bu çekingenliği fark etmeden kırmaya başlamış gibiydi. sürekli birlikte vakit geçirmeleri için uğraşıyor ve onları asla boş bırakmıyordu. henüz bunun sebebini anlayamamış olsalar da.

''senin arkadaşın yok mu? rahat bıraksana bizi.'' osamu elinde yemeklerle salona adımını atmışken film seçmeye çalışan atsumu dönüp ona baktı. 

''sizle takılmak daha eğlenceli de,'' sarışının yüzüne kocaman bir sırıtış yerleşince osamu kaşlarını kaldırdı.

''ne bakıyorsun öyle?''

''suna ile yalnız kalmak istediğini söyleseydin ben giderdim ya. neden daha erken söylemedin?''

bu dediği üzerine mavi gözlü tabakları sehpaya bırakıp kenardan bir yastık aldı. atsumu merdivenlere doğru uçarcasına koşarken osamu hedefi tutturmaya çalışıyordu. ''salak mısın sen!?''

''şaka şaka gül diye.''

''şakana sokayım.''

''suna'nın yanında olmuyor böyle ayıp kelimel-.''

yastığı tam kafasına yediğinden cümlesini bitiremezken osamu ikinci yastığı çoktan kavrayıp pozisyon almıştı.

''şuna bak hala konuşuyor.''

onların bu hali suna'nın kıkırdamasına sebep oldu. en sonunda ikisi de yorulup yerlerine oturduğunda atsumu suna'nın kulağına eğildi ve fısıldadı. ''şaka değildi bu arada.''

osamu'nun sinirli bakışları ikisini bulduğunda atsumu ellerini havaya kaldırarak teslim olduğunu belli etti. ''bir şey demedim.'' 

suna da atsumu'yu ifşa etmemek amacıyla aynısını yapınca osamu bakışlarını televizyona çevirdi. 

hepsi yemeklerine gömülüp oynayan filme odaklanmaya çalıştılar. 

dakikalar akıp giderken kendini filme odaklayamayan bir tek suna kalmıştı. ikizler dikkatle izleyip ara sıra konu hakkında yorum yaparken sessizce oturan oğlan, az önce fark ettiği bir şeye takılı kalmıştı.

atsumu ne ima etmeye çalışmıştı? peki ya suna neden söylediği şeye bu kadar takılmıştı? düşünceleri filmin başındaki sessizlik ile başlayıp büyürken gittikçe değişti.

neden atsumu ve osamu'nun ona karşı olan temasları ve ilişkileri arasında büyük bir fark vardı? öte yandan neden suna'nın odağı bundan başka bir konuya gitmiyordu?

atsumu'nun onca temasına rağmen atmayan kalbi neden osamu yalnızca bir tabak uzattığında deliler gibi çarpmaya başlamıştı. gözleri neden sürekli sarışının olduğu taraf yerine kül saçlıya doğru kayıyordu?

kendi içinde duyguları ile savaşırken omzuna dokunan el ile gerçekliğe döndü. ona endişeli şekilde bakan osamu'nun gözleri ona değince ne olduğunu merak etti. ''iyi misin? yere bakıyorsun öylece.'' 

osamu diyene kadar nereye baktığını fark etmemiş olan suna atsumu'ya döndü. çekilmiş perdelerin yarattığı loş ortamdan kaynaklı mı bilinmez ancak çoktan derin bir uykuya dalmıştı.

''boynu tutulacak.'' dedi suna konuyu değiştirmek istercesine. 

osamu omuz silkti. ''bir şey olmaz ona hep o koltukta uyuyakalıyor. asıl ne takıldı senin aklına. eğer atsumu'nun dediği rahatsız ettiyse-''

''yok yok.'' ani bir çıkışla reddedince osamu şaşırdı. bir bahane bulmalıydı. ''filmlere uzun süre odaklı kalamıyorum da o yüzden. dalmışım öyle.'' ardından hızla cebinden çıkardığı telefonun saatine baktı. ''annem gelmiştir şimdi, gideyim ben.'' 

hafifçe gülümseyip ayağa kalktı. osamu da ne olduğunu anlamamış şekilde ayaklandı ve ona kapıya kadar eşlik etti. ufak bir vedanın ardından suna hızlı adımlarla annesinin birkaç saat daha gelmeyeceği eve girdi.

/////

kapıyı kapattığı gibi koşar adımlarla odasına çıktı. ev boştu ancak odasında kendini hem daha rahat hissediyor hem de düşünecek alanı yaratabiliyordu.

kapısını yavaşça kapatıp masasına adımlarken düşüncelerini toparlamaya çalıştı. hepsi ayrı yönlere dağılmışken durumu yorumlaması zor olurdu.

sandalyesini çekti ve kendini ona bıraktı. nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu. daha önce bu hissi tadıp tatmadığından emin değildi.

çekmecesini açarak deri kapaklı defterini çıkardı. eski sayfaları ağır ağır çevirirken düşünmeye çalıştı. böyle hissetmiş miydi?

osamu'nun sayfalarına gelene kadar boş gözlerle inceledi tüm yazıları. teker teker okudu, tüm o yaşananları hatırlamaya çalıştı ancak ulaşmak istediği sayfalara gelene kadar hiçbir şey ile karşılaşmadı.

osamu için yazdığı satırların her birinde yalnızca olaylar değil, onlarla birlikte hisleri de saklıydı. içi her bir cümle ile ısınırken defterin kapağını aniden kapattı.

olabilir mi? diye geçirdi aklından yatağının üstünde bıraktığı bilgisayarına doğru koşarken. ekranı hızla açıp önceden indirmiş olduğu filmlerin bulunduğu klasöre girdi. evde oturduğu bu zaman içinde çokça boş vakti olmuştu. o da bu vakti film izleyerek değerlendirmişti. 

bu da odaklanamıyorum diyerek osamu'ya söylediği ilk yalanı ortaya çıkaracak bir şeydi. 

aradığı filmi bulduğu anda üstüne tıkladı. atlaya atlaya istediği sahneyi bulmaya çalıştı. 

bunu daha önce bir yerde görmüş olmalıydı. ona aykırı ancak insanlığa kesinlikle normal gelen bir histi bu. fakat buna ek olarak eksik ve yarım hissettiren bir şeyler de vardı. 

filmin kırkıncı dakikasına ulaştığında aradığı yeri bulduğunu fark etti. eğer şu an düşündüğü şeyi yaşıyorsa büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı.

karakterin kendi kendine yaşadığı çöküşü izlerken gözlerini ekrandan bir an bile ayırmadı. böyle bir sahnenin, ileride onu böylesine bir çıkmaza sokacağını zamanında tahmin edememişti.

''ya ona aşık değilsem, sadece ilgisi hoşuma gidiyorsa? ona böyle haksızlık etmeye hakkım var mı?'' diye soruyordu kendine ana karakter. suna da aynı onun gibi sordu kendine bunları. şu an hissettiği şey neydi? gerçekten sevgi mi duyuyordu yoksa ilk arkadaşı olmasının, ona benzemesinin verdiği sıcaklıkla mı karıştırıyordu duygularını?

başa sarıp tekrar tekrar dinledi bu cümleleri. hisleri şu zamana kadar ona yol göstermekte hiç zorlanmamıştı. ancak konu yeni tattığı duygulara gelince kanadı kırılmış bir kuş gibi çaresiz kalıyordu. 

sonunda bununla bir yere varamayacağını düşünerek filmi kapattı ve kendini yatağa bıraktı. akışına bırakmak istese de her zaman aklının bir köşesinde bu fikrin bulunacağının farkındaydı.

örtüyü açıp altına girdi. belirsizlikler denizine karışmış düşünce ve duyguları belli ki onu bu gece uyutmayacaktı.

yine de tüm bu kafa karıştırıcı şeyler altında yeşil gözlünün emin olduğu bir şey vardı. osamu'ya haksızlık etmemek tüm bunlardan kurtulmak için atabileceği ilk adımdı. 

bunca zaman baskıladığı hislerini biraz daha derine gömerse sorun çıkmayacaktı.

nightless [osasuna]Where stories live. Discover now