Karanlık Geçmiş / Chapter : 10

2.5K 277 36
                                    

Bir hayalperest için gece, günün başlangıcıdır.

Arka bahçenin duvarında, Jongin'le beraber yazdığımız yazının önünde durmaya devam ederken, içeri girebileceğim bir yol bulmaya çalışıyordum. Evden çıkarken anahtarı yanıma almak neden aklıma gelmemişti ki? Gerçi son anda yanıma para alabilmiştim, o öfkeyle anahtar aklıma nasıl gelebilirdiki? Beni resmen evden kovmuşlardı, değil mi? Öfkem dinmeye başlarken, aklım başıma daha yeni yeni geliyordu. Ağzımı açıp Kim Minseok'a tek laf edememiştim bile..

Cidden, bazı insanların bir beşlige ihtiyacı vardı. Burnunun tam ortasına. Yumrukla. Hem de sıkı bir yumrukla.

Nasıl olurda çenemi kapatıp birşey söyleyememiştim onlara karşı?!

" Ne yapmaya çalışıyorsun? "

" Hadi ama! Ciddi misin sen? "

Hayretle hemen arkamda duran Yifan'a döndüm. Bu takip etme işi fazlasıyla bunaltıcı olmaya başlamıştı artık. Ciddi anlamda öfkelendiriyordu beni.

" Neden sürekli etrafımda olmak zorundasın? Beni fazlasıyla öfkelendiriyorsun ve bil diye söylüyorum ben öfkelenince hiç iyi şeyler olmuyor. "

Bakışlarımı ondan alarak, duvara sabitlenmiş su borusuna odaklandım. Biraz kalın ve beni birkaç dakika idare edebilecek kadar da duvara yapışıktı. En azından tırmanabilirsem, kendi odama ulaşıp balkon kapısından girebilirdim. Tabi öncelikle onu da kırmak zorundaydım. Yani açıkçası akşam akşam kendime iş çıkarmıştım.

" Tırmanmayı mı düşünüyorsun? "

Elimi üzerinde tuttuğum borudan çekerek birkaç adımla bana yaklaşan Yifan'a doğrulttum.

" Canımı çok fazla sıkmaya başladığını düşünüyorum. "

Cevap vermek yerine başta benim yaptığım gibi boruların sağlamlığına baktı.

" Bunlarla yukarı tırmanabileceğine emin misin? " Boruyu hızla kendine çekince, ortadan ikiye ayrıldı. " Gördün mü? " Pek bir marifetmiş gibi elinde tuttuğu boruyu bana gösterdiğin de sinir katsayım ciddi anlamda tavan yapmıştı.

" İşime daha fazla burnunu sokmadan defol buradan. Yoksa elimden bir kaza çıkacak. " Boruyu alıp bahçe çitlerinden diğer tarafa doğru fırlattım. Beni öfkelendirmekten zevk aldığını falan düşünecektim artık.

" Başına bir şey gelmemesi için uğraştığımı görmüyor musun? Seni düşünüyorum. "

Söylediği şeye alayla güldüm. Ciddi miydi?

Beni düşünüyormuş... TCH!

" Beni düşünebilecek kadar yakın olduğumuzu mu sanıyorsun? Bana ne olduğu seni ilgilendirmez, tamam mı? Kendini ailemdenmiş gibi görüyorsan hemen at o fikri aklından. Çünkü ben sizi öyle görmüyorum, görmeyeceğim de, anladın mı? Defol. "

Sinirle önümde çekilmesi için onu itmeye çalıştım fakat yerinden bir milim bile kıpırdamıyordu.

" Urbach-wiethe. "

Uzaklaşmak için birkaç adım atmıştım ki söylediği şeyle adımlarım kesildi. Bunu nasıl bilebilirdi? Hastalığı mı öğrenebilme ihtimali var mıydı?

" Benim kardeşim, Yixing, yaptığı kaza yüzünden bir çeşit rahatsızlık geçirdi. Ona Urbach-wiethe deniliyormuş. Öfke kontrol sorunu var, ve korku nedir bilmiyor. "

Yavaşça ona doğru döndüm.

" Sana bakınca aklıma kardeşim geliyor. Yani bu yüzden, seni bu kadar düşünüyorum. "

Yüzündeki ifadeden tam olarak nasıl hissettiğini anlamanın bir yolunu bulamadım. Acıma mıydı yoksa üzüldüğü için miydi? Beni kardeşi yerine koyduğunu söylüyordu. 

" Kendi başımın çaresine bakabilirim. Kimseye ihtiyacım yok. "

Sesim ve ifadem istemeden sertleşmişti. Çünkü bunun bir acıma olduğunu biliyordum. Kardeşine acıyordu. Ve büyük ihtimalle beni de öğrenirse bana da acıyacaktı. Bunu kabul edemezdim. Birinin bana acımasını istemiyordum.

" Ahn Miryo- "

" Az önce sana defol dedim!! "

Hızlı adımlarla ön bahçeye ilerleyerek çıkabileceğim başka bir yer aramaya çalıştım. Giriş kapısının üzerinde bulunan tentenin ayakta durmasını sağlayan kolonda ki sarmaşıklar geriye kalan tek seçeneğimdi. Oradan da en yakın pencereye ulaşabilir, içeri girebilirdim.

Yifan, ortalıklar da gözükmediği için gittiğini sanıp tırmanmaya çalıştım. Fakat sarmaşıklar oldukça güçsüz olduğu için ilk denemem başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kopup elimde kalan dalları öfkeyle geriye doğru fırlatıp sağlam olanı bulmaya uğraştım bir süre. En son elime kopmayacak gibi görünen bir dal geldiğin de yeniden kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Daha önce, Jongin istese de ben her zaman red ettiğim için, tırmanış yapmamıştım, fakat sanki profesyonelmiş gibi oldukça güçlü adımlarla kendimi yukarı doğru çekmeyi başardım. Sanırım bu insanın hayatta kalma dürtüsüyle oluşuyordu. Yani sanırım.. başka açıklaması olduğunu sanmıyordum.

Pencerenin pervazına ulaşmadan önce, karton yapımı tentenin üzerine çıktım. Beni taşımayacağı her halinden belli olan tente güçlü bir sesle yıkılmaya hazırlanırken kendimi son anda pencereye doğru attım. Karton yapımı tente ortadan ikiye bölünerek yere doğru çakılırken, pencere pervazına yapışmış bir şekilde yaptığım dağınıklığa baktım. Sanırım bunun için annemden bir azar daha yiyecektim. Ama öncelikle buradan sağlam bir şekilde inmenin bir yolunu bulmam lazımdı.

Pencereye tutunmuş bir şekilde ayaklarım boşlukta sallanıyordu çünkü. Resmen asılı kalmıştım. Tekrar aşağıya dönüp baktım, acaba atlasam nereleri mi kırardım? Hastane de yatmayı sevmiyordum. Böylelikle annem balayından geri dönmek zorunda kalırdı. En iyisi kolumun bacağımın kırılmasını umursamadan kendimi aşağıya bırakmaktı.

Ardından gözlerim karardı, tüm bedenim sanki bir alev topunun içine düşmüş gibi kavrulurken, alnımda terler boşalıyordu.

" Sana bu işlere bulaşmamanı söyledim! Hepimizi öldüreceksin! "

Bir kadın çığlığı kulaklarıma doldu. Ardından bir tokat sesi ve acıyla çıkan bir çığlık daha.

" Kızımı da alıp gideceğim. Duydun mu!? Burada tek başına ölüp gideceksin. Miryo'yu da alıp gideceğim buradan. "

Kadının sesi kulaklarıma daha net bir şekilde ulaşınca konuşanın annem olduğunu anladım. Sesini ilk defa bu kadar korku ve acı çekerken duyuyordum. Onun için endişelenip kendimi yukarı çekmeye çalıştım. İçeriyi görmem lazımdı. Ayaklarım boşlukta sallanırken, ve gücümü kaybetmişken bu epey zor oluyordu. Ellerimse sürekli kayıp duruyor, bedenimin ağırlığı her geçen saniye daha da artıyordu.

" Hayır! "

Annemin yüksek sesli çığlığı bir kez daha bana ulaşırken onun ardından kulaklarımı çınlatacak bir silah sesi duydum. Çok yakından. Pencereyi kırıp bana doğru gelen bir mermi.

Terleyen ellerim beni daha fazla taşıyamayınca kendimi boşluğa bıraktım.

" Ahn Miryo! "

Bu sefer kulaklarıma ulaşan sesin sahibi annem değildi.


She is a Rainbow. / OMS / (✓)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz