Oyun Başlasın! / Chapter : 40

1.2K 132 20
                                    

Multimedia: Seo Junghoo'nun kendileri için kurdukları hayali düşünürken ki halleri.. Çok tatlı değiller miiiiii?

Önemli Not: Bölümlerin geç geldiğinin farkındayım fakat yaz tatili ve benim işiminde artması sonucu ancak bu kadar oluyo canlaar. Bayadır yazma istediğim de kaçtı zaten. 23 yaş depresyonuna girdim sanırım.

● ●

" Sanırım uyanıyor. "

Minseok'un uzun süre beklediği için bıkkınca çıkan sesi beni kendime getirerek başımı yasladığım duvardan ayırmama sebep oldu. Biraz rahat edebilmesi için başını koyduğum kucağıma dönünce Seo Junghoo'nun baygınca aralanan gözleriyle karşılaşmıştım.

" İyi misin? "

Başındaki şapkasıyla beraber terden alnına yapışmış olan saçlarını geriye doğru ittiğim sırada yavaş bir hareketle elime sarılarak kalbinin üzerine doğru götürdü. Başta yavaşça atmaya devam eden kalbi gözlerime baktığı her saniye içinde hızlanmaya başlayınca gülüsemekle yetindim.

" Gerçekten korktum. "

Üzerinde ki baygınlık hissini bir süre daha atamayan Junghoo'nun sesi öylesine yorgun çıkıyordu ki farkında olmadan ona destek amaçlı elini sıktığımı sonradan fark etmiştim.

" Neyden? "

Açıkçası, onunda benim gibi korkusuz biri olup, korktuğu zamanlarda bunu çok iyi gizleyen biri olduğunu biliyordum. Kalbini bu kadar hızlı artıracak olan şeyi merak etmiştim.

" O adamın karşısına çıkarken, aklımdan sadece onu öldürmek geçiyordu. Fakat sonra aklıma sen geldin. Seni arkamda tek bırakamazdım, Ahn Miryo. "

Yapacak olduğu şey içimde birşeyleri hareket ettirirken bunun neden olduğunu bulmaya çalışmakla kendimi yormadım. Belki de kendini öldürtme ihtimali fazlaca olduğundan onun için korkmuş olabilirdim.

" Elbette beni tek bırakamazsın, yoksa seni ben öldürürüm. "

Seo Junghoo yaptığım espiriye gülmek yerine uzunca bir süre daha beni incelemeye devam etti.

" Neden bu kadar güçsüz olmak zorundayım? "

Yorgunlukla gözlerini bir kez daha kapatıp açarken omzumdan destek alarak doğrulmaya çalıştı.

" Oysa buraya gelirken en azından bişeyler yapabilirim diye düşünmüştüm. "

Seo Junghoo acıklı bir şekilde kendine gülerken sırtını benim yaptığım gibi duvara dayadı. Bir süre odada bizimle olan Minseok'a gözüm kaydığında, bilardo masasına kendini yaslamış bir şekilde bizi izlediğini gördüm. Kolları birbirine sarılıydı ve hadi artık gidelim bu lanet yerden diye bakıyordu gözlerimin içine.

Tekrardan Junghoo'ya döndüğüm de bakışlarının elinde paramparça olmuş olan telefonunda olduğunu gördüm.

" Konuştuklarımızı kayıt etmek istemiştim. "

Kullanılmayacak olan telefonu bana gösterdikten sonra yeniden ceketinin iç cebine koydu. Sanırım Nam Jin Sook ondan akıllı davranıp giderken Seo Junghoo'nun üzerini aramıştı.

She is a Rainbow. / OMS / (✓)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon