33

4.9K 485 59
                                    

Draco hafta sonunu Blaise'in saçmalıklarıyla uğraşarak geçirmişti. Nedeni anlaşılmayacak şekilde aptal gibi davranıyordu ama Draco onunla uğraşmak istemediği için her seferinde boşveriyordu.

O gün de öyle oldu, Blaise sabah erkenden yatakhaneden çıktı. Draco onu durdurup nereye gittiğini sorsa da "Hogsmade'e." dedi. Hayır, oraya gitmediğini biliyordu. Blaise sabahın bu saatinde gezmeye çıkmazdı.

Yine de ona bir şey demedi, bu hafta sonu da yalnızdı. Eline aldığı birkaç kitaba bakarak kütüphaneye yürüdü, sürekli aklında annesi vardı. Bir sonraki mektubunu beklemesi gerektiğini biliyordu, ya annesi eve dönmesini söylerse diye düşünmeden edemiyordu. Ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu.

Kütüphanede bütün gün oyalandı. Blaise ancak akşam yemeği saatinde yanına geldi. Draco masadan gözlerini çekmeden sertçe "Bu saate kadar Hogsmade'de miydin?" dedi. Blaise'in kendisine baktığını hissetti. "H-hayır, sadece biraz meşguldüm."

Draco ona döndü, kırgın gözlerini gizleyemeden "Arkadaşlarınla buluşmak için bana yalan söylemene gerek yok," dedi. "Diğerlerinin seninle bir sorunu olmadığını biliyorum, benim gelmemi istemeyeceklerini de biliyorum. Zaten gelmezdim ama bana yalan söylemene gerek yoktu..."

Blaise'in gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Draco, kimsenin seni istemediği yok." Draco alayla gülerek gözlerini, masaya oturduğunda kendisinden uzaklaşan kıza çevirdi. "Öyle mi?" Blaise ne demek istediğini anladığında üzgünce bakmaya başladı.

Belki de Draco'nun gerçekten de burada yeri yoktu. Her şeyi yeniden mahvetmiş gibi hissediyordu. Blaise kendisinden kaçıyordu, Potter yüzüne bile bakmıyordu. Yeniden yapayalnızdı, hiç arkadaşı da yoktu.

Ama onları suçlamak da mantıksızdı. Blaise diğerleriyle buluşmak istediği için suçlu muydu? Ya da Potter, kendisini istemediği için suçlu muydu? Hayır, yine her zamanki gibi suçlu Draco'ydu. Blaise'e yetemiyordu, o haklıydı. Kim kendisininki gibi bir arkadaşlık isterdi?

Potter çocuğunuysa ondan izin istemeden öpmüştü, kısa süreli arkadaşlıklarının sonunu kendisi getirmişti. Ama cezasını da çekiyordu, her zamanki gibi yalnızlığıyla baş başaydı.

Blaise'in kendisini engellemeye çalışmasına rağmen masadan yavaşça kalktı, kırgın gözleri istemeden Gryffindor Masasını bulduğunda bir an nefesi kesildi. Bir hafta sonra onun gözlerine bakıyordu, kalbi hızla göğsünü dövmeye başlasa da kırgın gözleri değişmedi. Artık ne önemi vardı?

Gözlerini onun bakışlarından çekerek yere indirdi, yavaş adımları Büyük Salonun kapısını buldu. Zindanlara inmek için merdivenlere ilerledi.

Aklında sadece annesine mektup yazmak vardı, belki de her şeyin çözümü eve dönmekti. Hem, giderse muhtemelen herkes daha mutlu olurdu.

-

Bunu sweet creature'de de soyledim ama bu burda soylemicegim anlamina gelmiyo

Boyxboy etiketinde 1 olmus bu kitap?? :d

To Be So Lonely / ❝Drarry❞Where stories live. Discover now