52

4.3K 426 45
                                    

Draco kahvaltıdan sonra ne yapacağını bilemedi. McGonagall onu gruptan almış mıydı? Artık başka bir grubu mu vardı?

Blaise kendisinin bu ikilemini anlamış gibi "Benimle gel!" dedi. "Aptal Weasley beni satrançta üç kez yendi, yanımda olman gerek!"

Draco yapacak başka bir şeyi olmadığını düşünerek kabul etti. Blaise'in grubunun toplandığı yere gittiler. Draco'nun adını bilmediği bir Ravenclaw çocuğu Weasley'i sorularıyla sıkıyor gibi görünüyordu, Weasley kafasını kaldırıp ikisine rahatsızca baktı.

Blaise, Draco'nun genelde görmediği kadar çekingen bir sesle "Selam," dedi. Draco gözlerini Weasley'in ateş kırmızısı saçlarından çekip Blaise'e döndü, kaşları çatıldı.

Konuşmaya geri dönen çocukları umursamadan Blaise'e baktı. Koyu tenine vuran ışık gözlerini kısmasına sebep olmuştu, yaslandıkları ağacın yeşil yapraklarıyla güzel bir kontrast oluşturuyordu. O güzeldi ve daha da önemlisi güzel olduğunu bilirdi. Şimdi normalde olmadığı kadar çekingen olmasını, yalnızca yanlarında bir savaş galibi olmasına bağlayabilirdi.

Sonunda gözlerini etrafta gezdirdi, en azından ne aradığını biliyordu. Kendisine grubunda kalabileceğini söyleyen biri... Ya da Harry.

Ravenclaw çocuğun aptal soruları bitmez gibi devam ederken Draco sıkıntılı bir nefes verdi, Weasley kendisinden daha çok bunalmışa benziyordu. Yine de kaba görünmemeye çalışıyor olacaktı, "Evet... Öyle, doğru... Hayır." gibi cevaplarla geçiştirmeye çalışıyordu.

Bu sene neden bir tane bile akıllı bir Ravenclaw görmemişti?

Aklına Luna geldi, Draco'nun yanına sanki kolu hiç lekelenmemiş gibi çekinmeden gelmişti. Draco sanki onu hiç evindeki zindanlara atmamış gibi kendisiyle konuşmuştu. Eh, bunlara bakarsa o da akıllı sayılmazdı.

Yanlarına gelen kişilerle gözlerini etraftan çekti, Blaise'in grubunun Hufflepuff üyesi de gelmişti. Aniden Nicholson'ı görünce doğruldu. Kız aradığını bulmuş gibi gülümsedi, üzerinde forması olmasına rağmen parlak sarı ayakkabıları, yüzünün bir kısmına sarkmış sarı tokası ve aynı renk ojeleriyle her zamanki gibi görünüyordu. "Aa... Draco, buradasın. Seni arıyordum!"

Draco gözlerini ondan çekip kızın arkasındaki hareketliliğe baktı, Harry'i gördüğünde kalbi her zamanki tepkisini vererek bir adım hızlandı.

Harry, Weasley'e bir şeyler söyleyip kızın yanına yaklaştığında Draco, Weasley'in de onu takip ettiğini gördü. Sonra nereden geldiğini takip edemediği bir anda Luna da ortaya çıktı.

Tamam, garip bir andı. Kendi grubu sanki yeterince tezat oluşturmuyormuş gibi, bir de Blaise'in aptal grubu da oradaydı.

"Evet, Draco. Kolyeni almadan gittin, senin için sakladım... Formana çok yakışacak. Gelmiyor musun? " Draco konuşan Luna'ya bakmayı kesip bir cevap vermesi umuduyla Harry'e döndü.

Harry gülüp "Evet, gelmiyor musun Draco?" dedi.

Draco yutkunurken Weasley'in abartılı öksürüğünü duydu. Harry ona döndüğünde çocuk nefes almakta bir iki saniye zorlandı, sonra kıpkırmızı olmuş yüzüyle Harry'nin omzuna yaslandı. "H-harry... Sanırım bir- bir yanlışlık var."

Draco araya girmek istemeyerek sessiz kaldı, Harry ve Weasley kimsenin bir şey anlamadığı saniyeler boyunca bakıştı. Belli ki ikisi kimsenin anlamadığı bir şeyler anlayabiliyordu.

Sessizliği Nicholson böldü. "Aa... Neden hep beraber takılmıyoruz?"

To Be So Lonely / ❝Drarry❞Where stories live. Discover now