Bölüm 22 - Part 3

225 16 0
                                    

Bölüm 22 - Part 3

Teyzem ile bu durumu konuştuğumda eğer gerçekten gitmek istiyorsam kabul edeceğini söylemişti. Stanford'da okumak benim açımdan oldukça iyi olacaktı, bilişim konusundaki gelişimime katkı sağlayacaktı bunu çok iyi biliyorum. O gün kararımı verdikten sonra kabul şartları için de hazırlık yapmaya başlamıştım. İngilizce ile birlikte iki dil daha bildiğim için dil dersi almama gerek yoktu ama yine de TOEFL sınavından yüksek almam gerektiğini biliyorum kabul sınavı ve TOEFL dışında girmem gereken başka bir sınav daha vardı. SAT ya da ACT.

ACT yani American College Testing ve SAT yani Scholastic Assessment Testing; akademik seviyede eğitim almayı hedefleyen lise mezunlarının yeteneklerini ölçmeye dayalı bir sınavlardır. Yurt dışında özellikle Amerika ve Kanada'da birçok kolej ve üniversiteye kabul almak için ACT ve SAT sınavlarından yeterli puana sahip olma şartı aranır. Amerika ve Kanada dışındaki ülkelerdeki bazı üniversiteler de ACT ve SAT sınavlarını kabul etmektedir.

ACT, Lowa Üniversitesi profesörlerinden Everett Franklin Lindquist tarafından 1959 yılında SAT'ye alternatif sınav olarak düzenlenmeye başladı. ACT sınavı başlangıçta dört ana bölümden oluşuyordu. Bunlar; İngilizce (English), Matematik (Math), Sosyal Çalışmalar (Social Studies) ve Doğa Bilimleri (Natural Science) bölümleriydi. İlerleyen yıllarda, Sosyal Çalışmalar bölümü Okuma (Reading), ezbere dayalı Doğa Bilimleri bölümü de öğrencilerin muhakeme ve problem çözme yeteneklerini test etmek için Bilimsel Muhakeme (Science Reasoning) bölümü olarak değiştirildi. 2005 yılında, ACT'ye isteğe bağlı seçilen Yazma (Writing-Essay) testi eklenmiş.

Stanford üniversitesi American College Testing'i tercih ettiği için ben American College Testing sınavına girecektim. Bunun yanı sıra bir de Stanford Üniversitesi'nin yaptığı kabul sınavına girecektim. Önce kabul dönemine baktığımda iki dönemde kabul aldığını öğrendim. İlk dönem "Restrictive Early Action" olarak bilinen 1 Kasım dönemi; diğeri ise Ocak ayının ilk üç gününde gerçekleşen "Regular Decision" dönemi. Kabul oranı, Restrictive Early Action döneminde daha yüksek. Bu yüzden de ben Restrictive Early Action döneminde yani Kasım'da başvuru yapmaya karar verdim.

İlk adım olan başvuru dönemini hallettikten sonra sırada Standford'un kabul sınavı ve alım şartlarını tamamlamak vardı. Stanford öğrenci alımlarında 'Sosyal İnovasyon'a önem veren bir Üniversiteymiş. Bunun yanı sıra Stanford Üniversitesi; essaylar ve öğrenciler hakkında yazılan referans mektuplarına, bunlara ek olarak; öğrencinin sosyal medyadaki duruşu ve görünüşüne de çok önem veriyormuş. Sosyal medya hesabı kullanmadığım için bu açıdan sıkıntım yoktu. Ama sosyal inovasyon konusuna gelince Stanford'un kabul edebileceği bir proje yapmam en önemli kriterlerden biriydi. Bunun yanı sıra bir de Essay cevaplamam gerekiyordu. Okul, adaylara 7 kısa cevap, 4 uzun cevap olmak üzere topla 11 soru yöneltiyor ve adaylar uzun soruları essay formatında cevaplıyorlar.

Sosyal İnovasyon konusunda çok fazla düşündüm günümüz toplumunun ve insanların ihtiyaçlarını baz alarak ibrkaç sosyal inovasyon fikri geldi aklıma.

Tüm bu sosyal projelerini gerçekleştirdim mi? Elbette, babamın şirketi finansörlük yaptığı için ben bu projelerimi gerçekleştirdim. Projeye başlamadan önce hem kendime hem de projelerim için bir sosyal medya hesabı açtım, o hesapta an be an tüm gelişmeleri paylaştım, kendi sosyal medya hesabımda ise sadece dans ettiğim videoları ya da gittiğim bazı şehirlerden fotoğraflar paylaştım. Siyaset, link, tartışma gibi bana kötü etkisi olacak tüm şeylerden kaçındım. Ve sonuç olarak Ocak'ta başvuru yaptığımda hem geliştirdiğim projeler sayesinde hem de başarım sayesinde Stanford'a kabul edilmiştim. Okuduğum süre boyunca üniversitenin ve çevrenin bana o kadar çok katkısı olmuştu ki, anlatamam! Kendini geliştirmiş ve dünya çapında adını duyurmuş profesörlerden ders almak, silikon vadisinin ortasında bulunmak, tıpkı okuldaki profesörler gibi kendini geliştirmiş insanlarla arkadaşlık etmek... Tüm bunlar o kadar mükemmeldi ki! Kurduğum arkadaş grubu, oldukça eğlenceliydi, okulda resmen adımızı duyurmuştuk, dokuz kişilik karma bir gruptuk. Kız erkek karışık olarak takılıyorduk, hepsi birbirinden eğlenceli ve birbirinden tatlı insanlardı, karma bir gruptuk, Amerikalısı, Brezilyalısı, Fransızı, Korelisi, Japon'u, Alman'ı, İspanyol'u, Türk'ü - o Türk ben oluyorum!- Afrikalısı hepimiz karmaydık. Grupta hepimiz yakındık ama elbette yakın arkadaşlarımız da vardı, herkesin bağı olan biri bu da genellikle oda arkadaşı olanlar oluyordu. Ben odamı Güney Koreli olan bir arkadaşla paylaştığım için onunla samimiydim.

Jung Hee Joo, o kadar samimi ve eğlenceliydi ki, çılgın bir yanı da vardı elbette! Onunla birlikte olduğunda yanakların gülmekten ağrırdı, tipik korelilerin aksine çok sıcak kanlıydı. Koreliler genellikle yabancılara karşı biraz mesafeli olsalar da birbirimize alıştığımız için artık kardeş olmuştuk resmen ben onun ailesi ile tanışmıştım, o teyzem ve Akçın'la tanışmıştı. Ailesiyle tanıştığımda annesi ve babası o kadar samimiydi ki, tipik Türk ailesi gibiydi, kardeşi Jung Se Joo ile olan ilişkisi tıpkı Türklerde olduğu gibi samimi ama kavgalı, ikiz olarak yüzleri birbirlerine benzemese de karakterleri gerçekten benziyordu. Aradaki tek fark, Jung Se Joo yeri geldiği zaman olgun olabiliyor, olaylara objektif ve olgun bir yaklaşım sergileyebiliyordu, Hee Joo ise onun aksine daha çok subjektif ve daha toy yaklaşım sergiliyordu. Dört yıl boyunca aynı odayı paylaştık, yeri geldi aynı kıyafetleri bile paylaştık, inanılmaz sadık ve dürüst bir arkadaştı.

Brezilyalı olan José Rafael Lopez, ailesi o küçük yaşta ayrıldığı için içine kapanmış, kitap okumayı çok seven, bulduğu her kitabı bir çırpıda okuyup bitiren, bilgisayar oyunlarına aşık ve takıntılı biriydi. Ailesinden sevgi göremediği için sevgiyi kitaplarda ve oyunlarda aramış hep, kendini yalnız bırakmış ama oda arkadaşı Ulrich Stiebitz sayesinde üzerindeki bu donukluğu ve yalnızlığı atlatmış. Bizimle tanıştığında daha sosyal ve daha konuşkan biriydi, espri anlayışı mükemmeldi, o kadar ince bir espri anlayışı vardı ki size her dakika kahkahalar attırabiliyordu.

Alman arkadaşımız Ulrich'e gelirsek, fazla gevşek bir arkadaştı. Arkadaş olmadan önce Hee Joo'ya, bana, Ester'e ve Shirine'ye asılmıştı, ben, Ester ve Hee Joo'dan yüz bulamasa da Shirine'den yüz bulmuştu. Shirine sayesinde Ulrich ve Rafael ile samimi olmuştuk. Ulrich her gördüğüne espriler yapan, şakalar yapan biriydi özellikle okulda eşek şakalarıyla ünlüydü. Babası Almanya'da çok ünlü bir giyim markasının sahibi olduğu için biraz fazla şımarık büyümüş. Biraz her şeyi kendinde hak gören ve ukala bir yapısı olsa da gerçekten dürüst ve yardım sever biriydi. Başın sıkıştığında iki eli kanda da olsa koşup gelecek karakterde birisiydi. Bu yüzden de aramızda çok seviliyordu.

Shirine'ye gelecek olursak, Fransız bir arkadaşımızdı. Babasının restorantı vardı, annesi ise o restorantta aşçılık yapıyordu. Shirine'de tıpkı Rafael gibi biraz içine kapanık biriydi. Bu ailesinden çok, ablası yüzünden olan bir şeydi. Shirine'nin ablası ondan neredeyse on yaş büyükmüş, ablası erken yaşta cinsel hayatına başladığı ve tedbirsiz olduğu için de hamile kalınca evlenmek zorunda kalmış. On yedi yaşlarındayken evlenip evden gitmiş, ablasının eşi de ablasından üç yaş büyükmüş. Ablası ailesiyle sık sık eve geliyormuş çünkü eşi okuduğu için kendi geçimlerini sağlayamıyorlarmış, durum böyle olunca sabah ve akşam yemeklerini annesinin evinde yiyorlarmış. Öyle böyle derken ablası dokuz yıllık evliyken, Shirine'nin ablasının eşi Shirine'ye on altı yaşındayken tecavüz etmiş, ablası buna inanmayarak, Shirine'yi suçlamış ve kavga kıyamet kopmuş. Ablası Shirine'ye inanmazken, ailesi Shirine'nin yanında olunca ablası kavga edip, bir daha eve gelmemeye yemin etmiş. O yaşadığı olaylar sonucunda, Shirine içine kapanmış ve bir süre kimseyle iletişim kurmamış, geceleri korkuyla uyanıyor, gündüzleri de etrafa şüpheli bakışlar atarak geziyormuş, ailesi bu duruma dayanamayınca onu bir terapiste götürmüş, yavaş yavaş terapilerle üzerindeki durgunluğu atmaya çalışsa da yine de bir içe kapanıklık varmış. Buraya geldiğinde de ilk yıl terapilere skype'den devam ediyorlardı, Ulrich ile sevgili olmak ona iyi gelmişti

DUHÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin