◆11◆

6.6K 542 90
                                    

"Hani olur da bir gün denk gelirsek bu Ankara sokaklarında. Çevir kafanı. Git yoluna!"

❊❊❊

İnsanlara kolay kolay güvenen bir tip değildim ama bana yardım eli uzatana da sırtımı çevirmezdim. Şu 'bu hayatta babana bile güvenmeyeceksin' lafına kendi babam sayesinde midir bilmem, saçma bulurdum hep. Babam yalan söylemekten nefret eden birisiydi. Namuslu, şerefli, dosdoğru bir adamdı. İnsanları göründüğü gibi yargılamaz, yargılayana da arka çıkmazdı. Irkçılıktan, din ayrımından ve statü saçmalıklarından tiksinirdi. Ona göre insanlar ancak vicdanlarına göre ayrılmalıydı. Ortalıkta 'erkek adamım' diye gezmez, 'edebimle insanım' derdi. İstanbul sokaklarında babam geçtiğinde herkes onu selamlar o da bütün selamlara karşılık verirdi. Zaten oturduğumuz mahalle küçüktü. Herkes birbirini tanırdı. Birisine babamı, kenar sokaktaki pencerelerinde kaktüsün eksik olmadığı dairede oturan Hekim Fatih Bey'i, sorsan yüzünde belli belirsiz gülümsemeyle 'Hani iyi bir insan denilince gözünde canlanan birisi olur ya, işte o kişidir.' derdi.

Babam gibi olmayı isterdim. Ona özenirdim. Küçükken her seferinde bunu ona söylediğimde bana dönüp "İleride sen de baba olursan çocuklarının bunu sana demesini sağla." derdi. Ben de hevesle başımı sallardım.

Babam, annemi çok severdi, güzel severdi. Sevgiyi onlardan öğrenmiştim. Her zaman birbirlerine olan, sadece gerçek aşıklarda olabilecek bakışlar vardı gözlerinde her ikisinin de. Babam annemi 'ebedi sevdam' diye severdi. Annem ise babama 'ışığım' derdi. O zamanlar bu kelimeler bana komik gelirdi. Aşık olmak sadece bu tür sevgi sözcüklerinden mi ibaret, diye düşünürdüm. Şimdi de bilmiyorum ki aşkın anlamını.

Annemin vefatından sonra babam çok değişti. Bakışları, konuşması, duruşu hatta yürüyüşü bile değişti. Annem hamileyken stresinden dolayı rahatlamak için telefonuna şarkılar indirmişti. Bir keresinde babam Kardelen'i uyutmak için o şarkıları açarken babamın ağladığını görmüştüm. O günden beri Kardelen'e daha çok bakmaya başladım. Kardeşimin ikinci babası olmuştum adeta.

İki yıl önce, babam trafik kazası sonucu komada kaldığında ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Çalışmam lazımdı ama okuluma da vakit ayırmam gerekliydi. Kazayı duyan amcam çok geçmeden İstanbul'a geldi. İşinden izin almıştı. Bize bakıyordu, para veriyordu, faturaları ödüyordu. Ancak patronu onu çağırdığında ve istifa etmenin eşiğine geldiğinde onu durdurmak zorunda kaldım. İşinden olmasını istemiyordum.

Dora, annemin arkadaşının kızıydı. Annem hâlâ hayattayken tanışmıştık. Aynı ortaokuldaydık. Benden iki yaş büyüktü. Sık sık bize gelir, evi temizlemeye yardım ederdi. Yaptığım yemekler güzel olmadığı için ya Dora yapardı ya da annesinin yaptığı yemekleri getirirdi.

Yıllar böyle geçerken nihayetinde dayanamayan amcam bizi yanına çağırdı. Reddedemedim. Kardelen için en iyi olduğunu düşündüğüm kararı verdim, kabul ettim. Liseden mezun olana kadar burada kalmayı düşünsem de sanırım amcam babam uyanana kadar beni, bizi, bırakmayacak.

"Kuzen balkondaki çiçekleri sular mısın?"

"Ben sulayabilir miyim abim yerine Buğra Abi?"

"Sula bakalım güzelim." dedim hevesle çiçeklere bakan Kardelen'e. Kahverengi saçlarını arkasına attı ve çiçek sulama kabını almak için başka bir odaya girdi.

Buğra ile balkonda akşam akşam karşılıklı oturarak jelibon yiyorduk. Ben sevmezdim aslında fakat şu son zamanlarda evde ne bulursam yiyordum. Buğra da Haribo sevdasına binaen eve sürekli alıyordu. "Amcam ne zaman bu çiçekleri aldı?" diye sordum saksıdaki beyaz manolyalara bakarak. Kuzenim ağzındaki ayıcıklı jelibonu çiğnerken "Zengin görünsün istedi balkonun." dedi. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Amcam gerçekten çocuk gibiydi.

Birkaç dakika sonra Kardelen elindeki sulama kabını zar zor taşıyarak balkona geldi.

"Taşıyamıyorsan ben yapayım."

"Yok abi, çiçekleri sevdiğimi biliyorsun."

Evet, bayılırdı kardeşim çiçeklere. Sürekli çiçek fotoğrafları çekerdi evdeki eski makineyle.

"Şuradaki çiçeğin ismini bilirsen Kardelen, izin veririm sulamana." dedi Buğra. Kardelen onun parmağıyla gösterdiği çiçeğe baktı. Biraz düşünür gibi gözlerini kıstı. "Petunya." diye cevap verince Buğra şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Oha nereden bildin?"

"Sen biliyor muydun petunya olduğunu?"

Omuz silkti. "Ne bileyim birader, ben hepsine menekşe diyip geçiyorum."

Kardelen güldü ve çiçekleri sulamaya başladı. İşini bitirince suluğu tekrar götürmek için içeri girdi. Buğra'yla yoldan geçen insanları izlemeye başladık.

"Aa lan şu Batın ve Koray değil mi?"

Kaşlarımı çatıp onun gösterdiği yere baktım. Beyaz bir arabanın yanında iki kardeş bir şey tartışıyor gibi görünüyordu. Üstelik oturduğumuz balkonun hemen altında kalan kaldırımdalardı. Dedikleri az biraz duyuluyordu.

"Nasıl tanıdın oğlum?" diye sesimi alçaltarak sordum. Bizi fark edebilme ihtimalleri vardı. Fark etseler ne olurdu bilmiyordum gerçi.

"Arabadan tanıdım. Zaten Koray şu Allah'ın cezası kot ceketini de giymiş."

Sokak lambasının altında kalan iki beden fısıldamaya ihtiyaç duymadan konuşuyordu.

"Ben o eve gitmem abi!"

"Ben de gitmeyi istemiyorum Koray ama annem için yapmak zorundasın."

"Niye zorunda olayım ki? Annem o herifle evlenirken bizi düşündü mü sanki?"

"Sesini alçalt biraz." Biri duydu mu diye etrafı kontrol ederken göz ucuyla bizi gördüğünde Buğra ile ikimiz hızlıca saklanmaya çalıştık lâkin bunun sonu onun sandalyeden düşmesiyle bitmişti. İkinci katta olduğumuz için kolayca görünüyorduk. Ben de "Amına koyayım senin Buğra!" diye bağırınca artık fark etmemeleri için hem kör hem de sağır olmaları gerekliydi. Kucağımızdaki jelibonu paketleri de özgürlüğüne kavuşarak balkon demirlerinin arasından geçip aşağıya düştü.

"Siktir, jelibonlarım!"

Derdini siktiğimin kuzenim düştüğü yerden kendini kaldırarak jelibonlarına bakmak için kafasını aşağıya eğdi. Ben de çaktırmadan bakmaya çalıştım ama bu çiçeklerin konuşabilmesi kadar imkansızdı. Buğra'nın biricik Haribo paketi Koray'ın tam ayak ucuna düşmüştü. Koray kafasına düşen ayıcıkları yere bakarak silkelerken abisi Batın kafasını kaldırmış bize bakıyordu. Akşamın karanlığında bile göz teması kurmuştuk.

"İyi akşamlar Batın Abi." diyen Buğra'ya hepimiz birden baktık. "Geri zekalı." diye mırıldandım kendi kendime. Batın sadece kafa sallayıp hiçbir şey demeden altımızdaki bakkalın içine girdi. Koray ise bize sert bir bakış attı bilahare arabanın ön koltuğuna bindi. Daha fazla izlemeye devam edersek rezil olacağımızı bildiğimden Buğra'yı tişörtünden tutarak içeri sürükledim.

❊❊❊

Buğra <3

Angaralı (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin