◆18◆

6.3K 575 160
                                    

"Hey gidi Ankara hey beni de benzettin ya kendine. Astın suratımı resmileştirdin beni."

❊❊❊

En son geleceğini düşündüğümüz kişi, beni tutan elemanın sol gözüne yumruğu yapıştırdığında şaşkınlıktan ne yapacağımı idrak edemedim. Batın o kadar sinirli gözüküyordu ki yerdeki herifi yumruklarken onları ayırmak akıl kârı olmazdı.

Çevredeki herkes "Batın Abi!" diye seslendiğinde duymazlıktan gelerek elemanı dövmeye devam ediyordu. Adını bilmediğim herif ise yüzüne gelen darbeleri savuşturmaya çalışırken ayağa kalkmaya çabalıyordu.

"Batın!" Haykırışımı işittiğinde vurmayı kesti. Kendisinden biraz kısa olan bedenin üstünden kalktı ve ela gözlerini bana yöneltti. Bakışlarının el izinin kaldığı kolumda olduğunu fark etmem uzun sürmedi.

"Ünal Abi, iyi misin?" dedi Atakan'ın getirdiği birkaç kişi, Batın'ın dövdüğü kişinin başında toplanırken. Ünal Abi dedikleri şahıs kanayan burnunu tutarken bana ve Batın'a sertçe bakıyordu. Batın bana ve arkamdaki kalabalığa adımlarını atarken Atakan'a döndü. "Senin derdin ne ulan?" Ses tonu fazlasıyla yüksek çıkmıştı.

"Burada ne işin var--"

"Önce ben sordum amına koyayım! Kardeşim ve Buğra ile derdin ne orospu çocuğu? Gelmişsin burada topladığın birkaç bebeyle, millete adamlık mı taslıyorsun lan!?" Onunla ilk konuştuğumuz zamankine kıyaslarsam, kesinlikle o zaman sinirli falan değildi. Şimdiyse öfkesini hissedebiliyordum. Avuç içini sıkarken Atakan'a kin dolu gözlerle bakıyordu. Gözlerim Buğra'ya iliştiğinde yerden dirsekleriyle destek alarak kalkmaya çalışan kuzenimin yanına apar topar koştum. Yeşil gözlerinde bana karşı bir mahcupluk varken ona yardım etmek, yüreğimi sızlatmıştı. Mahcup olması gereken kişi bendim. Batın olmasaydı...

"Atakan... Şimdi seni şuracıkta ölesiye dövmemem için gerekli bir sebep söyle." Atakan'ın yüz ifadesinden korkuyu ve şaşkınlığı aynı anda yaşadığı belli oluyordu. "A-Abi." diyebildi sadece kekeleyerek.

"Abi, ha? Kardeşimi dövme planlarıyla buraya gelirken Batın Abi aklının ucundan geçmemişti değil mi? Sen beni salak mı sandın? Haberim olmayacağını mı düşündün!?"

Buğra yaralı dudaklarıyla kulağıma "Korktuğum başıma geldi." diye fısıldadı. Üzgünce baktım yara bere içindeki suretine. Maalesef ki yanımda ne bir mendil vardı ne de su. Fakat belki onu güvenli bir yere götürürüm umuduyla sırtıma almaya çalıştığımda birisi beni durdurdu. Omzumdaki elin sahibine baktım.

"Koray."

Kuzenimle aynı anda adını söylediğimizde Koray ciddi bir ifadeyle Buğra'yı kendine çekti ve bacaklarından tutarak sırtına aldı. Buğra çoktan kollarıyla onun omzuna tutunmuştu. Hiç zorlanmadan sırtındaki bedenle çoğu kişinin bakışı üstündeyken yavaşça kalabalığın arasından ilerledi. Atakan'ın önünden geçerken durdu.

"Benimle yüzleşmek için farklı yollar da vardı Atakan. Siktiğimin bir korkağı olarak davranmana gerek yoktu." Omuzuna başını gömmüş kuzenim sırtındayken kafasını arkasına çevirip bana baktı. "Merak etme, onu koruyacağım." dedi güven verircesine. Başımı onay vererek salladım. Sırada Batın'ı sakinleştirerek olayın daha fazla büyümemesini sağlamak vardı. Gerçi Atakan'ı biraz dövse fena olmazdı, içimin yağları erirdi.

Koray ve Buğra görüş alanımızdan çıktı. Koray'ın geldiği sokaktan tahminen ondan fazla kişi bize doğru gelmeye başladığında onların bizim tarafımızdan olduğunu hemen anladım. Daha doğrusu Koray'ın arkadaşları olduğunu. Zira aralarında okulda sürekli Koray ile beraber takıldığını gördüğüm kişiler vardı.

"Batın Abi, bir sıkıntı var mı?" dedi aralarından birisi, yanımıza vardıklarında. Batın tehlikeli bulduğum bir sırıtış sunarken dudaklarından tek bir sözcük döküldü. "Bitirin."

Ben ne olduğunu idrak edemeden iki taraf da birbirlerine girmeye başladığında kendimi olabildiğince geriye çekmeye çalıştım. Diğerlerinin arasına karışmayan sadece Batın, Atakan, Ünal ve ben kalmıştık. Batın derin bir nefes verdi ve kafasını geriye atarken saçlarını düzeltti. Sigara içmek ister gibi bir havası vardı. Yanına gitmeye yeltendiğimde birisi ona seslendi. Seslenen kişi Murat'tı. Ortalık o kadar karışmıştı ki herkesin arasından uzun boyuna rağmen onu görememiştim.

"Getirdin mi?" diye sordu Batın göz ucuyla ona bakarak. Murat başını salladı ve cebinden bir paket çıkararak ona uzattı. Batın paketten bir dal aldı ancak Murat'ın hemen ardından ona uzattığı çakmağının ateşini kullanmadı. Sadece sigara ile yetinerek kafasını salladı. Murat şaşkınlıkla paketi cebine koydu. Ateş olmadan sigarayı ne yapacaktı ki?

Ve onun ela gözleri tekrar beni buldu. Murat'ı ardında bırakarak benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı. Tam karşımda durduğunda yüzlerimiz birbirine yakındı. "Kibrit." diye tek kelimeyle niyetini gösterdi. Sersemliğimi üstümden atarak benimle bir bütün olmuş kibrit kutusunu cebimden çıkardım. Bir tanesini çıkartıp ona uzattım fakat almadı. "Sen yak." diye fısıldadığında nefesini tenimde hissetmiştim. Aceleyle kibriti yaktım. Dudaklarının arasındaki dala titreyen ellerimle ateşi uzatırken yutkundum. Sanki kibritin o küçücük ateşi sigaranın ucuyla birlikte beni de yakıyordu. Akşam karanlığında o küçük kibritin ışığı, sokak lambasından daha çok aydınlatıyordu bizi.

Beni yakan gerçekten kibrit miydi?

Batın sigarayı parmaklarının arasına alarak dudaklarından çektiğinde gri dumanı yüzüme gelmesin diye yere doğru üfledi. Aramızdaki mesafe az olduğu için duman bir şekilde beni bulmuştu. Kokusu o kadar da mide bulandırıcı değildi.

Yediği yumruklar, tekmeler yüzünden acı dolu inlemeler, karşısındakine olan nefretinden dolayı sinirle çıkan küfürler, bağırışlar... Etrafımızdaki kaosu resmen bir kenarda bırakmıştık. Benim gördüğüm tek kişi oydu, onun gördüğü tek kişi bendim. Batın tekrar kafasını kaldırdığında ona istemsizce yaklaştığımın farkında değildim.

Dudaklarımda hissettiğim baskı ve ağzıma gelen sigara tadı ile kendimi ona bırakmamı sağladı.

Angaralı (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin