◆25◆

2.9K 210 52
                                    

"Bilmem şahin sığar mı avuçların ucuna, Ankara’da ben böyle çırpınarak yaşarım."

❊❊❊

Hapı yutmak? Hayır, yarrağı yemiştim ben.

"İstiyor musun?" Bana pamuk şeker uzatan solumdaki herife tiksintiyle baktım. Omuz silkip "Sen kaybettin." dedi.

Nasıl kendimi bu duruma sokabilmiştim?

"O fotoğrafı sil Ünal."

"Tabii efendim."

Sinirle iç çektim. Saliselik dudak değdirişimizde -buna öpücük demek istemiyordum- nasıl hemen fotoğraf çekmiş olabilirdi ki? Apar topar ne yapacağımı bilemeden kolundan tutup Batın'ın bizi göremeyeceği mesafedeki bir parka götürmüştüm. Batın beni merak edeceği için 'amcam acil bir iş için eve çağırdı' diye mesaj attım. Şimdi de pişmiş kelle gibi sırıtarak pamuk şeker yiyen piç kurusuyla konuşarak anlaşmaya çalışıyordum.

"O fotoğrafı başkası görürse senin de başın yanar." dedim. Homofobiklik yüzünden başlanan kavgada Atakan'ın tarafındaydı. "Atakan sonuçta arkadaşın değil mi?" diye sordum, gördüklerimden çıkardığım sonuç ile.

"Atakan homofobik değil." dedi pamuk şekerin bulaştığı parmaklarını yalarken. "Sadece Buğra'yı sinirlendirmek istedi."

Söyledikleri, kavga başlamadan önce
kuzenimin ve Atakan'ın tartışmasını aklıma getirdi.

"Neden bunu yapmak zorundasın? Koray'ı tanıdığın hâlde hem de!" dedi Buğra tek solukta.

Atakan soğukça "Onu kışkırtacak hiçbir şey yapmadım. Hatırlatayım benim muhatabım sendin." dedi.

"Sinirleneceğini bile bile benimle öyle konuştun!"

"Sürekli kavga eden sizsiniz ancak nedense Koray, başkası sana sataşınca aslan kesiliyor. Sence de garip değil mi?" diye sordu Atakan ki bu sefer Buğra'yı tamamen manipüle etmişti. Buğra ellerini yavaşça onun omzundan çekti. Kuzenim ondan beklenmeyecek bir hareketle arkasını döndüğünde "İşte böyle Buğra, asla Koray ile yüzleşme. Her zaman olduğu gibi—"

Yutkundum. Gerçekten Atakan'ın hedefi Koray değil de kuzenimdi.

"Onların arasında ne oldu?" diye sordum.

"Buğra sana Koray ile eskiden yakın olduğunu anlattı mı?" Başımı olumlu salladığımda devam etti. "Atakan ve Buğra ortaokuldan beri çok yakın arkadaşlardı."

"Ne?" Hiç düşünmeden sözünü kestim. "Atakan ve Buğra mı dedin sen?"

Ünal yüksek sesimle onu böldüğüm için gözlerini devirdi ve devam etti. "Koray onların sınıfına geçtiğinde üçü birlikte takılmaya başladı. Aslında Atakan, Koray'dan pek haz etmiyordu. Koray için de aynısı geçerliydi. İkisi de sadece Buğra yüzünden birbirlerine katlanıyordu." Telefonunu çıkartıp oynamaya başladı. Ekrana bakarken sözlerine devam etti. "Buğra'nın okula gelmediği bir gün, ikisi kavga etti. O günden sonra da birbirlerinin yüzüne dahi bakmadılar. Atakan yavaş yavaş Buğra'dan uzaklaştı."

"Neden?"

"Çünkü," Ünal sinirimi bozan gülümsemesini yüzünden sildi. "Buğra, Koray'ın tarafını tuttu. En iyi dostundan kazık yiyen Atakan, Buğra'ya kin besledi."

Mantıklı gelmiyordu. Kuzenim bir dostunu arkadan bıçaklayacak birisi değildi. Ayrıca bana Atakan'dan hiç bahsetmemişti.

"Atakan ve Koray neden kavga etti?"

Ünal ayağa kalktı, pantolonundaki tozu çırptı. "Her neyse Onurcuk. Bu kadar laklak yeter." Ben ne olduğunu anlayamadan yanımdan tüyüp gidiyordu ki buraya onu getirmemdeki amaç kafama dank etti. "Lan fotoğraf!" dedim ve kaçmaması için bileğinden tuttum.

Güldü. "Sana anlatırken silmiştim. Artık ihtiyacım kalmadı."

Kaşlarımı çattım. "Sana nasıl inanayım?"

Tekrar telefonunu çıkardı. Galeriyi açıp elime tutuşturdu. "İnanmıyorsan bak."

Şaşkınlıkla ekrana baktım. Tüm fotoğraflar kısmında yavru bir Alman kurdunun birkaç resminden başka hiçbir şey yoktu. Galerisinde hiç fotoğrafı olmaması çok garipti. İnanmayarak çöp kutusuna girdim. Afalladım. Tüm fotoğraflar kısmında neden hiçbir şey olmadığını açıklıyordu. Silinenlerde  sadece Atakan'ın fotoğrafları vardı.

Yutkundum. Bunu görmeli miydim?

Ünal sertçe telefonunu elimden aldı. "Şimdi inanmışsındır. Eğer hâlâ kuşkuluysan donumu çıkardığım bir fotoğrafımı çekebilirsin. Tabii bu seni daha iyi hissettirecekse." dedi dalgasına.

Yüzümü buruşturdum. Çok boktan bir fikirdi. "Kalsın." dedim. O arkasını dönerek gitmeyi planlamıştı ki duyduğumuz korna sesiyle ikimiz de yakınımızda durmuş siyah lexusa döndük.

Sürücü koltuğunda kaşlarını çatarak sertçe bakan Batın'ı görmemizle eş zamanlı ağzımızdan aynı küfür çıktı.

"Hassiktir."

Beynim tam anlamıyla durmuştu. Ünal'ın da benden aşağı kalır yanı yoktu.

Batın içeriden eliyle 'gel' işareti yapınca gerginlikle arabaya doğru ilerledim. Ünal da hemen arkamdan geliyordu. Yanına geldiğimizde arabanın camını açan Batın, ela gözlerini öfkeyle Ünal'ın üstünde tutarken "Arabaya bin Onur." demişti.  Suçunun farkında olan küçük çocuklar gibi sesimi çıkarmadan komutu uyguladım.

"Sol göz yetmedi herhalde." dedi Ünal'a, kavgayı ima ederken. Sesi alaycıl ve sinirli çıkmıştı. Ünal dut yemiş bülbüle döndü. Benim yanımdayken takındığı goygoycu tavrından eser kalmamıştı.

Batın tek eliyle açık camdan Ünal'ın yakasını tutup sıktı. 1.80 çocuğun eğilerek oturduğu mesafeye gelmesini sağladı. "Bir daha sakın ona yaklaşayım deme. Bu sefer sadece yumrukla yetinmem. Anladın mı?" Her cümlesinde bir tehdit varken onun bu sert hâli bana ilk tanışmamızı anımsatmıştı. Vay be, nereden nereye.

Belki Ünal'a acımam gerekirdi fakat içimdeki şerefsizlik onun bu halleriyle epeyce eğleniyordu.

Acaba beni öptüğünü bilse Batın'ın tepkisi ne olurdu?

Bunu düşününce aklıma gelen felaket senaryoları içimi titretti. Neyse ki o kadar merhametsiz değildim.

Ünal "Anladım abi." dediğinde Batın onu iterek serbest bıraktı ve arabayı çalıştırdı. Hâlâ bana bakmıyordu.

Arabaya bindiğimden beri hiç konuşmamıştım. O da sessiz sedasız sürmeye devam ediyordu. Sükunet beni rahatsız etmeye başladığında anlık gelen cesaretle "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Evime."

❊❊❊

önceden yazdığım bölümler bitti sıçtık

Angaralı (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin