2.8

16.6K 638 49
                                    

[kaan]

Aksa'yı gittikleri yerden almış, sahile getirmiştim. Diğer kalabalık mekanlardansa sahil her zaman bana daha sakin geliyordu. En azından onu buraya getirmeden önceki saçma tartışmamızı unutturuyordu.

Aksa'nın canı birden pasta çekmekten vazgeçmişti. Canı bir şeyler çekiyordu ama ne olduğunu bilmiyordu. Ben de nasıl olur da bilmediğini sorduğumdaysa gereksiz bir azar yemiştim. Neyse ki bu gerginlik fazla uzun sürmemişti.

Hava bugün diğer günlere kıyasla daha sıcaktı. Bu havalarda sahil yolunda sohbet ede ede yürümesi ayrı bir güzel oluyordu. Her ne kadar şu an konuşan tek kişi o olsa da yine de onu dinlemek bana iyi geliyordu.

"O kadar saat onların boş konuşmalarına katlandım. Eylül doğum günü için elbise istemiş. Neymiş, kumaşı yurt dışından özel olarak gelecekmiş. Görsen elbisesi de hiç güzel değildi. Sevgilisini elinde oynatıyor resmen, erkek de hiç farkında değil ki."

Aksa sanki çok önemli bir mevzudan bahsedermiş gibi bana doğum gününde yaşanan olayları anlatırken söylediği şeylere odaklanmak için ekstra bir çaba harcıyordum. Şu an mimiklerini izlemek daha cazip geliyordu açıkçası. Hele ki sinirlendiğinde yüzünde oluşan bu tatlı ifade...

"Sen de bir şey söylesene Kaan."

Bir anda bana yöneltilen cümleyle yüzüne saf saf bakmaya son verip "İkisi de ayrı gereksiz," diye cevap verdim. Başka ne diyebilirdim bilmiyordum çünkü söylediklerine yeterince odaklanamamıştım.

O sırada Aksa'nın dikkatini başka bir şey çekmiş olacak ki heyecanla bana döndü ve "Buldum! Canım galiba pamuk şeker istiyor. Bir de süt mısır. Hadi hemen gidip yiyelim," diyerek o tarafa doğru kolumdan sürüklemeye çalıştı.

Ben ona izin vermeyerek "İkisi mideni karıştırır. Sadece birisini alalım," diye itiraz ettiğimde duraksadı. Dudaklarını büzüp bana masum masum bakarken kendimi birden onu onaylarken buluvermiştim. Bu kız karşısındaki insanı nasıl ikna edeceğini çok iyi biliyordu...

Dakikalar içersinde ona istediklerini aldığımda kendime de süt mısırdan alıp şezlongların olduğu kısma geçmiştik. Rastgele bir yerde kumlara çökerken Aksa çoktan pamuk şekerini yemeye koyulmuştu.

Kendisini pamuk şeker yemeye o kadar kaptırmıştı ki ancak yarısına geldiğinde "Sen de ister misin?" diye sormak aklına gelmişti. Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. O ise beni umursamadan "İstersin istersin," dedi ve oturduğu yerden doğrulup küçük bir parça pamuk şekerini yüzüme doğru yaklaştırmaya başladı.

"Sevmediğimi biliyorsun, Aksa."

Ben geri çekilmeye çalıştığımda o sanki engel olmak istermiş gibi bir elini omzuma yerleştirdi. Bu hareketiyle birlikte elbisesinin fazlasıyla açıkta bıraktığı bacağı kolumla ufak bir temasa geçerken kaşlarımı çattım. O anda ağzıma dağılan tatlılıkla ne ara pamuk şekerini yediğimin bile farkında değildim.

Aksa yüzündeki gülümsemeyle geri eski yerini aldı. Ben de de üzerimdeki cekete uzanarak çıkardım ve Aksa'nın açıkta kalan bacaklarına örttüm. Az önceki temasımız yaşanmasa üşüdüğünü bile fark etmeyecektim.

"Teşekkür ederim."

Bir şey söylemeden bakışlarımın odağını ondan çekip elimdeki süt mısırdan yemeye başladım. Bir yandan da kıyıya vuran dalgaları izliyordum.

"Sen neredeydin bugün? Dışarıdayım demiştin ama nerede olduğunu söylemedin."

Derin bir nefes aldım. Hiç hoşlanmayacağını bilsem de ona nerede olduğumu söyledim. Aramıza saçma salak yalanların girmesini istemiyordum.

"Motorun birkaç bakımı vardı, onlarla uğraştım. Biliyorsun, yarışa az kaldı."

Bir süre sessiz kaldı. Ardından "Bu durum hâlâ hoşuma gitmiyor," diye homurdandı. Eskiden beri bu tür yarışlardan hiç haz etmezdi, ben yarışlara katılacağım zaman da daima bir kavga içersinde olurduk.

"Bir şey olmayacak, sen buna takılma. Mısırını ye de kalkalım artık. Hava serinlemeye başlıyor."

Konuyu değiştirme çabam başarıyla sonuçlanmıştı. Aksa pamuk şekerinin paketini bir kenara bırakıp süt mısırını yemeye başladı. Ben de kendiminkini çoktan bitirdiğim için onu izlemeye dalmıştım.

Yaklaşık bir on dakika kadar sonra süt mısırını yemeyi bitirmiş, paketlerini çöpe attıktan sonra adımlarımızı motoru park ettiğim yere yöneltmiştik. Çok geçmeden yerlerimizi alarak harekete geçtik.

Rüzgâr baya bir sert vurduğundan dolayı motoru olabildiğince yavaş sürmeye çalışıyordum. Bu da eve ulaşma süremizi geciktiriyordu. Saat büyük ihtimalle gece yarısını geçmişti.

Neredeyse yirmi dakikanın ardından onların kaldığı binanın sokağına geldiğimizde motoru kenara bir yere park ettim. Aksa geldiğimizi anladığında motordan indi ve kaskını çıkarmam için beklemeye başladı. Kendi başına çıkarmayı hâlâ daha öğrenememişti.

Yüzümde oluşan istemsiz gülümsemeyle ayağa kalktım. Onun tam karşısında dikilip kaskı çıkarmasını sağladım. Ardından kaskı sağ kolumun altına yaslayarak diğer elimle Aksa'nın hafif dağılmış saçlarını gelişigüzel düzelttim. İşim biter bitmez ise geri çekilmiştim.

"Her şey için teşekkür ederim, Kaan. Bugünü sayende çok güzel geçirdim."

Ona önemli olmadığına dair bir şeyler söyledim. Aksa gülümseyip az önce açtığım mesafeyi birkaç adımda yok etti ve beklemediğim anda yanağımda dudaklarının yumuşak dokunuşunu hissettim.

Lakin bu his fazla uzun sürmedi. Aksa hemencecik geri çekilip "İyi geceler," diye mırıldandı. Ardından koşarcasına apartmanın girişine doğru ilerledi.

Saniyeler içersinde görüş açımdan kaybolduğunda elimi yüzüme götürüp bir süre öylece kalakaldım. Bunu beklemiyordum. Hem de ciddi anlamda beklemiyordum...

floral // baby ✓Where stories live. Discover now