-2-

4.4K 205 347
                                    

 ♥ Vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Motive olmak için desteğinize ihtiyacım var. Şimdiden teşekkürler.

♱♱♱

      Aynı günün akşamıydı. Güneş tepelerin arkasında Kıyıköy'ün soğuk semalarına veda ediyordu. Selin okuldan çıkmış Bora isimli meslektaşı ile birlikte davet edildiği restorana yürüyordu. "Buraya dün mü geldiniz?" diye sordu adam.

Selin üzerindeki ceketin yakalarını birleştirip kollarını doladı. Rüzgar estikçe üşüyordu. "Hayır hafta sonu geldim fakat ikametgah değişikliği yapmam biraz zaman aldı." Adam kendine bakınca tebessüm etti.

"İstanbul'un neresinden geldiniz?"

Ahşap ve taştan yapılmış eski Rum evlerinin sıralandığı sokakta, çok nadir araba geçtiği için yolun ortasında yürümekten çekinmiyorlardı. "Kağıthane." dedi. Sanki bilecek. "Daha önce İstanbul'a gittiniz mi?"

Bora başını iki yana sallayınca Selin Tahmin ettiğim gibi. diye iç geçirdi. "Bir gün gitmelisiniz."

"Mutlaka." Yoldan araba geçeceği zaman kaldırıma çıkıyor sonra tekrar yola iniyorlardı. Kaldırımlar biraz dardı. Selin yeni tanıştığı biriyle bu kadar yakın olmaktan rahatsızlık duyuyordu. Bora da bunun farkında olduğu için elinden geldiğince uzak duruyordu. Maksadı onu ürkütmek değildi. 

Adamın kolundaki saate baktığını görünce "Umarım onları çok bekletmemişizdir." dedi.

Deniz fenerine yakın olan bu restoran, okula yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi uzaklıktaydı. "Hayır." dedi Bora. "Onlar çoktan kendi aralarında sohbete dalmıştır."

Bir sokağın köşesinden döndüler. Esintiler, denizin ve yosunların kokusunu burnuna taşıyordu. Bu koku ona huzur vermişti. "Ya siz?" diye sordu. "Siz hep burada mıydınız?"

Bora onun da kendisiyle sohbet etmeyi denemesinden dolayı mutlu olmuştu. "Evet. Pınarhisar'da doğup büyüdüm fakat kardeşimin ısrarı üzerine Vize'ye taşındım."

"Kardeşiniz mi var?"

Bora sessiz kalınca martıların ötüşüne kulak verdi. Onları sanki yeni duyuyordu. Suratı düştü.

"İşte geldik." Adam bir restoranın kapısının önünde durup kapıyı onun için açtı. Sorusuna cevap vermemişti.

Selin de üstelemedi. Demek ki hakkında konuşmak istemiyordu. İçeri geçip etrafa bakındı. Birkaç masanın, küçük bir barın bulunduğu orta halli mekan kafa dinlemek için birebirdi. Duvarlara çeşitli figürler ve tablolar asılmıştı. Ortam loş ışıklıydı. Selin burada tek başına rakı içerek denizin uğultulu dalgalarını dinlediğini ve ufku seyrettiğini düşledi. Belki de tek ihtiyacım olan bu.

Bora ona kalabalık olan tek masayı işaret etti. "İşte oradalar." 

Gösterdiği masaya bakınca hepsi kendisine döndü. Sığabilmek için iki masayı birleştirmişlerdi.

"Ah işte geldiler." diye içlerinden biri ayaklandı. Okulun müdiresi Banu hanımdı bu. Banu Soydan. Selin masaya yanaşınca elini beline koyup "Gel tatlım!" dedi ve onu yan masadan çektiği sandalyeye oturmaya zorladı. Elini gerdanında ve inci kolyesinin altında gezdirip "Ay sen de oraya bir yere otur." dedi Bora'ya. Onunla konuşurken suratı memnuniyetsiz bir hal almıştı. Selin'e gösterdiği samimiyetinden eser yoktu.

Banu sarının koyu tonlarında saçlara sahipti. Sımsıkı topladığı saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Yüzü yaşına göre gergin görünüyordu. Kırk altı yaşındaydı. Kalem eteği ve beyaz saten gömleği ile alımlıydı. Onu diğerlerinden ayrıştıran sivri bir dili ve belli kalıpların içinde inatçı bir kişiliği vardı. İnsanları tatlı tatlı tariz ederdi. Karşısındaki çoğu zaman bunu anlamazdı bile.

ZEHİR [+21]Where stories live. Discover now