BÖLÜM -55-

926K 3.5K 419
                                    

Hellö 💦

Üzüntü.

Genç kadının halini dile getirebilecek tek kelime bundan ibaretti. Kahrolmuştu. Göğsünde sanki bir fırtına, boğazında ise işgal edilmiş savaş alanı vardı. Bedeni, bugün kendisine ihanet etmiş, ruhu ise onu terk etmek için son ağıtlarını yakıyordu. Gözleri boş, nefesleri titrek, dokunuşları anlamsızdı. Ne diyeceğini bilemiyor, ne hissetmesi gerektiğini kestiremiyordu.

Ağlamak istiyor ama gözünden tek damla yaş akmıyordu. Yalnız kalmak istiyordu. Kendisini telkin eden kimsenin olmamasını, kozasında hayatını başlattığı gibi bitirmeyi istiyordu amansızca. Nasıl bir acıydı bu, nasıl bir zelzeleydi yaşadıkları? Oysaki bir adam sevmişti. Çok sevmişti. Bütün hassasiyeti, bütün masumiyetiyle... Bütün iştahıyla sevmişti. Bir umut beklemiş, geleceği masallardaki gibi olacak sanmıştı.

Biliyordu. Yeşil gözlü dev adamın onu üzeceğini biliyordu. Ama iyileşir sanıyordu. Alışıktı ki genç kız yaralarını iyileştirmeye. İki göz yaşı döker sonra unutur sanıyordu ama beklemiyordu. Böyle bir adamla karşı karşıya kalmayı beklemiyordu. Böyle bir durumla sınanmayı... Beklemiyordu.

Şimdi nefesini boğazından geçirmekte zorlanıyordu. Kanı, damarlarında donmuştu sanki. Anlam veremediği bir dünya içerisinde yüzüyormuş gibi hissediyordu. İçi dolu doluydu ama nasıl boşaltacağını bilmiyordu. Ne yapmalıydı? Nasıl kurtulmalıydı bu kederden?

İstemiyordu artık. Bu adama dair hiçbir şey istemiyordu. Hayatı boyunca ailesi tarafından yeterince üzülmüştü bir kere. Bir adamın da ömrü boyunca üzmesine katlanamazdı. Hak etmiyordu ki? O da diğer insanlar gibi hayatını dibine kadar yaşamak, mutlu olmak istiyordu.

Derin bir nefes alıp verdi. Yine etrafına boş boş baktı ve birkaç saniye sonra nihayet gözleri doldu. Ağlayabildiğine sevinemeden öyle bir tufan koptu ki altında ezilmemek için çığlıklarını koyverdi.

En yakın arkadaşı, kapının hemen ardında ona eşlik ederek ağlıyordu. Duyabiliyordu Hamra'nın ne denli feryat ettiğini. Hissedebiliyordu yüreğinin tam ortasında. Yalnızlığını bir kendi bilirdi. İkisi bilirdi her şeyi. Onun canı acısa, kendi canı yanardı. Şimdi o çığlıklar... Demre'nin boğazına dizilmiş, Hamra dile getirir olmuştu. İki çaresiz, evsiz kalmış yavru kuş misali, ısınacak delik ararlardı.

Hamra, ne yaptığını bilmeksizin haykırarak ağladı. Gözlerinden akan sicim gibi yaşlar boyadı yanaklarını. Burnu kızarmış, saçları darmadağın olmuştu. Elinde yastıkla yerde otururken sımsıkı sarılıyordu ona. İçindeki bu tufanı yok etmek istiyordu ama ne bağırarak yok oluyordu ne de ağlayarak. Gittikçe daha da büyüyen feryadı değildi ama bu sefer. İsyanıydı. Yaşadıklarının kendisinde bıraktığı çaresizlikti.

Ve o gecenin sonunda, şişmiş gözleriyle yerde otururken bir karar verdi.

"Ahzal defteri kapandı." dedi kendi kendine.

Çok önceden kapanması gerekiyordu. O bebek Ahzal'dan olmasa bile, olması gereken tam olarak buydu. O zümrüt yeşilleri olan adam, kendisine yaramıyordu. Denemişti defalarca. Olmamıştı işte. Ayak uyduramıyordu ona. Renkleri uyuşmuyor, her defasında sırıtıyordu. Üzerini de örtecek koyu renkleri yoktu genç kızın. Daha çabalamasına gerek yoktu işte. Görünen köy kılavuz istemediği gibi Hamra da bu adamla, gelecekte hayır görmüyordu.

Olmayacak bir hikayenin boş kelimelerini karalayıp duruyordu. Yazıyor, yeni sayfada gaflete düştükçe yeni yalanlar uyduruyordu kendisine ama artık ne mürekkebi kalmıştı ne de yeni yalanları yazacağı kağıdı...

Belki de bebek ondan değildi. Belki de ondandı. Ama hiçbir kadın böyle bir durumla karşı karşıya gelmek zorunda olmadığı gibi Hamra da değildi. İstemiyordu böyle bir hayat. Geçmişinden bir sürü kadın geçmiş adamla dışarı çıkınca, her selam verdiği kadın için "Acaba bu kadında mı?" demek istemiyordu. Kaldıramıyordu işte.

KIRMIZI KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now