16. Bölüm

2.5K 137 2
                                    

Alışma süreci gibi geçen koca haftada bir akşam yemeğindeydik. Adını dahi bilmediğim o kız gün boyu pek bir şey yememişti. Kendini kötü hissetmiş olacak ki sofradaki hiçbir şeye dokunmadan kalktı. Kalkar kalkmaz başı döndü ve bir süre masaya tutunup bekledi. Refleks olarak ayağa kalkıp kolundan tuttum.

"Neden geçmiyor ki bu hastalık," diye söylendi kendi kendine.

"Hasta mısın? Eğer gerçekten kendini kötü hissediyorsan hastaneye gidebiliriz," dedim. Muhtemelen fazla stres yaptığı için böyle oluyordu.

"Annem hamile olduğumu söylemişti." Şok içinde yüzüne baktım. Benden olmadığı kesindi. "Bir ay oldu geçmedi. Ne zaman geçer?" Bu küçük kıza hangi vicdansız bunu yapmıştı?

"Sen hasta değilsin."

"Nasıl yani?"

"Sen karnında bir canlı taşıyorsun." Birden söyleyince nutku tutulmuştu. Bebeği aldırmak için o kadar geç değildi. Bu yaşta hamile kalması onun için sağlıklı değildi.

Bir elini yüzüne kapadı ve sandalyesine oturdu. Bir süre bekledim başında. Bebeği aldırmasını söylemek o kadar da zor değildi. Ama ne tepki alacağımı bilemiyordum.

"Belki de bebeği aldırmalısın," dedim.

"Ölecek mi?"

"Maalesef."

"Olmaz!" İkna etmeye çalıştım. İkna olmadı. Zorlamak istemedim, ama bebeğin doğması onu hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok etkileyecekti. Anne olmaya hazır değildi.

Bir süre üstünde baskı kurmamaya çalışarak onu ikna etmeye çalıştım. Kız ikna olmuyordu. Olmadı da... İlk bir ay böyle geçti. Bu süreçte kızın bebeği ikinci ayını tamamlamıştı. Birbirimize iyice alışmış ve isimlerimizi öğrenmiştik. Onun adı Semra'ydı. Ona hem kardeş hem de ebeveyn olabilmiştim. Onunla yaşayamadığımız çocukluğumuzu özgürce yaşamıştık. Oyunlar oynar; Deniz'i de alıp yürüyüşe çıkardık. Hayatımın en rahat ve en huzurlu zamanlarını yaşamıştım.

Mutluyken zaman hızlı geçiyordu. Nasıl geçtiğini anlamadığımız zamanları geride bırakmıştık. İşler ciddiye binmiş ve birinin eve ekmek getirmesi gerekiyordu, yoksa yoksulluk çekecektik. İş aramaya başladım. Basit bir yerde çalışmak istemiyordum. Bir fabrikada işe başlamak eve daha yüksek gelir getirecekti. Ama iş bulmak uzun sürecekti.

Bir süre sonra hayat yüzüme gülmüş ve bana bir iş adamı göndermişti. Bir fabrikanın sahibinden iş teklifi almıştım. Ama Ankara'dan ayrılmak zorunda kalacaktık. İmkanım olmadığı için teklifi istemeye istemeye reddettim. Ama adam numarasını verdi ve teklifin her zaman geçerli olduğunu söyledi.

Eve dönüşte posta kutumun içinde bana gelen bir mektup gördüm. Telefonları kullanıldığı ve artık mektup çağının yavaş yavaş kapandığı dönemde bana mektup gelmişti. Çok saçmaydı.

Zarfı açtım. Mektup Anthony'den gelmişti. Heyecanla okumaya başladım. Benim için üzücü haberler içeriyordu. Mektupta Anthony'nin tüm kardeşlerinin bir kazada öldüğü, Julia'nın günlüğünü okuyarak benim hamileliğimi öğrendiği ve en kısa zamanda Ankara'ya geleceği yazılıydı. Merak ettiğim tek şey adresimi nereden biliyor oluşuydu.

Panik içinde eve dönüp bir mektup yazdım. Mektupta şöyle yazıyordu: "Özür dilerim, senden saklamaya hakkım yoktu. Artık Ankara'da yaşamıyorum, bebeğimizle Kadıköy'de anneannemin evinde kalıyoruz. Sadece şunu söyleyebilirim, gözlerin deniz, oğlumuz Deniz."

Neredeyse 1 ay fln olmuştur. Yeni bölümü anca yazabildim. Çok sıkıntılı bir dönemden geçtim o yüzden yetiştiremedim aktiflik de iyice gitti. Bölümleri yazıp arka arkaya atacağım.

Kalbe Davet (Mpreg)Where stories live. Discover now