0.9

1.2K 144 41
                                    

Hyunjin telefonunu cebine atıp yurt odasından çıktı. Bugün birkaç ders geç kalmıştı fakat önemli değildi. Yılın başlarındayken ailesinin evindeydi ve uzakta olduğu için evleri, derslerine geç kalıyordu ve bunu bahane olarak kullanabiliyordu. Şimdi ise yurtta kalmasına rağmen geç kalıyordu bu nedenle bahanesi neredeyse yoktu.

  Okuldan içeri girdiğinde kolundaki saate baktı, 5 dakika sonra dersin biteceğini fark etti ve kapının karşı tarafına geçip sırtını oraya yasladı. Ellerini cebine koyup düşünmeye başladı. Bugün sabah kalktığında Lix'in yatağı topluydu ve odada yalnızdı. Zil çaldığında çantasını içeri koyup diğerleriyle takılabilirdi. Kafasında bunları kurgularken zilin çalmasıyla kapının gürültüyle açılması bir oldu. Hyunjin hafifçe gülümseyip kapıdan geçenlerin ardından içeri girdi. Girdiği an, Jisung ona seslendi. Yongbok ise kafasını duyduğu isimle kaldırıp, Hyunjin ile göz göze geldiğinde yüzündeki ifadesi hiç değişmeden masasındaki yazıya geri döndü.

Hyunjin, Jisung ve Yongbok'un arka sırasını geçip, Jisung ile sohbete başladı. Yongbok neredeyse o hiç gelmemiş gibi davranıyordu.

"Hey, selam." Üçüde birden başlarında duran adama baktı.

"Minho Hyung? Ne işin var burada?" Hyunjin, geçen tanışmalarının üzerine pek memnun olmasa da konuşuyordu.

"Jisung için geldim." Minho, Jisung'un omzuna elini koydu. "Kalksana, çilekli sütümde var." Minho elindeki sütü gösterdiğinde, Hyunjin ne kadar onunla samimi olmasa da yüzünü ekşitti.

"Çilekli süt mü? Pfft!" Dediğinde Hyunjin, Yongbok kıkırdadı ve bunu kimsenin duymamış olmasını istedi.

Jisung ayağa kalktı ve Minho'ya baktı. "Ne diyeceğini merak ettiğim için geliyorum. Çilekli süte kanmadım." Minho gülümsedi ve ikiside dışarı çıktı. İkisinin arasında olan tuhaf konuşma her geçen saniye daha da artıyordu. İkisi koridora çıktığında Minho, Jisung'un karşısına geçti.

"Ödevimi yaptın değil mi? Bugüne lazımmış versene hemen." Minho merakla cevap beklerken, Jisung gözlerini devirdi.

"Ne ödevmiş be adam. Yapmadım ödevini yapmadım, üstelik yapsam önce kendi ödevimi yaparım. Sen ne alaka? Git başkasına yaptır. Ne zorba, değişik insansın." Hepsini bir nefeste söyledi ve Minho'ya yaklaştı. "Sal yakamı, sal." Dedi Jisung. Minho bunu beklemediğinden gülümsedi.

"Amacım ödev olsa zaten çoktan başkasına yaptırmıştım." Dedi ve elini Jisung'un omzuna atıp onu kendisiyle yürütmeye başlattı. "Amacım sensin." İkisi beraber dışarı çıktığında Jisung adım atmayı bıraktı ve Minho'nun kendi omzunda olan elini, bileğinden tutup çekti.

"Amacın neden ben onu bile bilmiyorum ama bak, tteokbokki falan ısmarlayayım sonra sal beni olur mu?" Minho kendisine gelen isteği kafasını sağa sola sallayarak reddetti.

"Olmaz, kendini ısmarla bana." Minho sırıttığında, Jisung kaşlarını çattı.

"Benden uzak dur." Dedi ve arkasını döndüğünde, Minho'nun duyacağını düşünmedi. "Psikopat sapık."

Jisung tekrar sınıfa döndüğünde, Minho sırıtmaya devam edip ileriden kendilerini izleyen Changbin ve Seungmin'in yanına gitti.

"Çok yakışıyoruz değil mi?" Minho'nun sorusuna bir anda aralarına giren Jeongin cevapladı.

"Bak dalgasına demiyorum, gerçekten aşırı tatlısınız ama bir tık rahatsız ediyormuşsun gibi hyung." Jeongin böyle dediğinde Seungmin güldü.

"Bir tık mı?" Changbin de ona gülerek katıldığında Minho gözlerini devirdi.

"Siz ne anlarsınız be?" Onlar bu şekilde sohbet ederken, Hyunjin çoktan dışarı çıkmıştı. Sınıfta kimsenin onunla konuşmadığını fark ettiği için dışarıdaki otomattan bir şeyler alacaktı. Kahvaltı edememişti ne de olsa. Otomatın önüne geldiğinde, biraz uzakta da olsa Hyunjin'i farkeden Jeongin o tarafa baktı. Bu esnada yanındakiler de anladı, Changbin gülümsedi.

"Bakın, Jeongin şuradaki çocuğa aşırı tutulmuşa benziyor." Jeongin bir anda bağırdı. "Ne tutulması? Abim o benim." Changbin dalga geçer anlamda kafasını salladığında, Seungmin gözlerini Hyunjin'den Jeongin'e getirdi.

"Gerçekten ondan hoşlanıyor musun bilmiyorum ama, o masadaki Yongbok dedikleri çocukla araları bir tuhaftı. Hatta o çocuk sana çokta tuhaf bakıyordu. Bilmiyorum, farklıydı işte yine de dikkatlı olmalısın. Belki sevgilisidir falan." Seungmin'in konuşması bittiğinde Jeongin'in omzuna koydu elini.

"Bilmiyorum, farketmemiştim pek ama Hyunjin Hyung pek öyle davranmıyor bana karşı. Yani ne bileyim normalde sevgilisi olan insanlar böyle tuhaf davranır ya, bana öyle davranmıyor işte." Jeongin tekrar Hyunjin'e baktığında onun bir yandan bir şeyler içtiğini bir yandan da telefonuyla ilgilendiğini gördü.

"Nereden bilebilirsin ki? Belki seni kardeşi olarak görüyorsa? Aranızda bir yaş falan olsa da, seni o manada görmüyor olabilir." Dedi Minho ve cümlesi bittiği an hepsi kapıdan çıkan Yongbok'u izlemeye başladı.

Lix etrafa bakındı, gözüne gelen tanıdık yüzü farketti ve ona doğru ilerledi. Hyunjin telefonundan kafasını kaldırdı ve ansızın merakla bakındı. Elindeki kahveyi, yan tarafındaki yere bırakıp Lix'e döndü.

"Sonunda benimle konuşmayı akıl edebildin mi?" Dedi Hyunjin ve elindeki telefonuyla ilgilenmeye devam etti.

Lix onun telefona bakan, gözlerine baktı. "Edebildim ama sen hâlâ telefonun ile ilgileniyor gibisin." Hyunjin'in dudağı kıvrıldı ama telefona bakmaya devam etti. Yongbok derin bir nefes verdi ve Hyunjin'e adım attı. Artık oldukça yakın olan bedenleriyle, Yongbok onun yüzüne yaklaştı.

"Kapatacak mısın şunu artık?" Dediğinde Lix, Hyunjin gülümsedi.

"Okulda iyice edepsizleşiyorsun, sevgili arkadaşım." Hyunjin, Lix'in koluna hafifçe dokundu ve kendini ondan sıyırarak içeri doğru geçti. O andan itibaren ikisi de okulun bitmesini ve yurt odalarına gitmeyi bekledi sabırsızca.

Bunları izleyen karşıdaki grup gözlerini büyüterek Jeongin'e baktı. Jeongin ayağa kalktı. "Bana şöyle bakmayın kendimi zavallı gibi hissediyorum. Gidiyorum ben." Jeongin arkasını döndüğünda Minho iç çekti.

"Bu çocuğun da işi zor."

treat you better, hyunlixWo Geschichten leben. Entdecke jetzt