1.0

1.2K 144 91
                                    

Hyunjin dersi bittiğinde çantasını omzuna taktı ve kalkmak yerine sırasında bekledi. Onun defterini çantasına atıp kapatıp omzuna takmasını izledi, ardından onunla kalktı. Ona çıkışta yurda beraber gidebilmeyi teklif edecekti, elini ona doğru uzatacaktı ki Jisung ile olan konuşmalarına odaklandı.

"Bugün Chan ailesinin evine gidip kıyafetlerini alacakmış, benimde ona eşlik etmemi istiyor. Çok güzel olacak!" Lix heyecanla sırıtıp, Jisung'un önünden geçerek kapıya ilerlerken Hyunjin elini indirip kendi cebine attı.

İçinde tuttuğu nefesi saldı ve kendini iyi hissettirmek amaçlı gülümsemeye çalıştı. O da kapıya doğru ilerledi ve Lix'in yanından hızla geçip gitti. Lix o an durup yalnızca Hyunjin'in önünden geçmesini izledi ancak buna takılmayıp okulun koridorunda, Chan'in yanına gelmesini bekledi. Hyunjin çoktan okulun bahçesinden çıkmıştı, o an ne yapacağını tam olarak kestiremese de tek başına bir şeyler yemek istediği barizdi. Hyunjin bir taksiye binip uzaklaşırken, Lix karşısına gelen adama gülümsedi.

"Ah! Nerde kaldın Chan Hyung?" Diye sorduğunda, Chan endişeli bir biçimde konuşmaya başladı. "Yongbok gerçekten çok özür dilerim benim gitmem gerekiyor, ailemin evine başka bir zaman gideriz. Önemli bir işim çıktı." Chan kendisine anlayış beklerken, Yongbok'un morali bozulsa da belli etmemeye çalışarak, "Umarım kötü bir şey değildir, benim yardımıma gerek yok değil mi?" Chan kafasını sağa sola salladı. "Hayır hayır, sonra seni ararım. Hoşça kal." Chan arkasını dönüp koşar adım gitti.

Yongbok ise kendi kendine, "Hoşça kal Hyung." Diyebildi. Yavaş yavaş neredeyse birkaç kişinin kaldığı okuldan çıkarken kulaklığı kulağına taktı. Jisung'un peşine takılabilirdi ama onun bugün ders çalışmak için kütüphaneye gittiğini biliyordu. Yongbok, yurda doğru yürürken Hyunjin'i aramayı düşündü. Ardından kafasını sallayarak kendini bu düşünceden vazgeçirdi. "Ah Yongbok! Ne kadar aptal bir insansın. Resmen işine gelince onlarla konuşuyorsun." Kendi kendine konuşarak yurda yürümeye başladı. "Acaba Hyunjin bir şeye falan mı üzülmüştü ki? Ya da sinirli miydi? Beni pek umursamadı." Gözlerini etrafa çevirdi ve gördüğü bir banka oturdu. Okulun önlerinde olduğu için hâlâ çevresinde arkadaş grubu vardı.

"Yongbok!" Kulaklığındaki şarkının sesi kısık olduğu için kendisine seslenen kişiyi duydu ve çıkardı. Kafasını etrafa çevirdiğinde kaşlarını merakla çattı.

"Beni belki hatırlamazsın ama ben Jeongin, alt sınıflardan. Geçen aynı masadaydık." Yongbok gözlerini çocukta gözlerini gezdirdi ve kafasını salladı.

"Hatırladım. Ne oldu ki?" Diye sorduğunda, Jeongin elini ensesine koydu.

"Hyunjin Hyung'un telefonu kapalı sanırım bilmiyorum ulaşılamıyor da, gördün mü diye soracaktım." Yongbok bir anda oturuşunu düzeltti.

"Hayır görmedim, belki şarjı falan bitmiştir. Ne diyecektin ona, söyle bana ben iletirim." Dedi Yongbok ve yavaş yavaş endişelenmeye başladı.

"Mesaj atmış bana çıkışta ama şimdi gördüm daha 10 dakika bile olmadı ama ne olduğunu anlayamıyorum." Yongbok gözlerini etrafa çevirdi. "Haa, mesaj attı. Gerçekten bilmiyorum. Ben yurda gideyim belki ordadır." Jeongin merakla baktı.

"Odasına mı bakacaksın, bana yakın aslında yan tarafımda." Dedi Jeongin, Yongbok ise gülümsedi. "Aynı odada kalıyoruz, hem üzerimi değiştiririm hem de onu beklerim." Yongbok arkasını dönüp uzaklaştığını, Jeongin de yan taraftaki durağa tekrar gitti. Düşüncelerine tekrar geri döndü.
Canını yakan düşüncelerine.

Yongbok odaya resmen koşarak girdiğinde kapıyı hızla açtı. Buraya gelene kadar onu aramıştı. Belki de önemli değildi ama korkuyordu, belki de sadece şarjı bitmişti, ancak ölümüne korkuyordu işte. Odada olmadığını anladığında ne yapacağını bilmeden Hyunjin'in yatağına oturup onu beklemeye koyuldu.

treat you better, hyunlixWhere stories live. Discover now