29) Fazlası

2.1K 171 416
                                    

Harry telefonunun ekranını kapattığında bir müddet boşluğu seyretti. O sırada düşüncelerinde dolanan tek şey, az önce, Skype aracılığıyla psikoloğu Nancy Nicolai ile arasında geçen konuşmaydı.

Kendinden ne kadar tiksindiğini, çünkü Louis'nin yanına yakışmadığını düşündüğünü itiraf etmişti. Nancy Nicolai sorduğu sorular ile Harry'yi düşünmeye ve düşüncelerini aktarmasına yönelik teşvik etmişti. Bir saatlik seans sonunda anlamıştı ki, Harry'nin Louis'nin yanına yakışıp yakışmamasından önce önemli olan tek şey, elbette öncelikle kendisiyle barışmasıydı.

Aslında Harry kendisini severdi. Ne kadar karizmatik, yakışıklı, seksi ve ağır bir havası olduğunu biliyordu. Çekiciydi. Bacağını kaybettikten uzun bir zaman sonraya kadar kendinden nefret etse de, parayla geceyi birlikte geçirdiği insanlar sayesinde (!) kendine olan özgüvenini yeniden kazanmıştı.

Yine de Louis hayatına gerçek anlamda, bir sevgili, bir hayat arkadaşı olarak dâhil olduğunda özgüveni yine düşmüştü, çünkü onun karşısında bacağını hiç çıkarmamıştı. Bazı günler o boşluğa kendisi bile bakamazken, Louis'nin bakıp hiç tiksinmemesi imkânsızdı. Yıllarını verdiği eşi bile ondan tiksinmişti, titreyen koluna bile dokunamamıştı! Tamam, Louis zamanında Harry'nin titreyen koluna hiç çekinmeden masaj yapmıştı ancak aynı değildi, çünkü sol bacağının boşluğunu hiç görmemişti. Görmek ve düşünmek farklı şeylerdi. Somut olarak gördüğün şey, düşündüğün soyut gerçeklikten daha gerçektir nihayetinde.

"Tüm bunları bilerek onunla oldum," diye mırıldandı kendi kendine. "Ve o da tüm bunları bilerek benimle oldu."

Başıyla kendini onayladı.

"Kendimi sevmem önemli ama asıl önemli olan-" Dişlerini sıktı. "- bacağımı gördüğünde onun benim hakkımda olan düşünceleri, değil mi?"

Düşünceyle bir yere baktı.

"Benden kesinlikle tiksinecek."

Başını sağa sola salladı.

"Hayır, bacağımın durumunu biliyor, aksi hâlde benimle olmazdı ki!"

Kaşlarını çatarak yumdu gözlerini. İçinden çıkamadığı bir düşünce bombasına tutulmuş gibi hissetti. Düşündükçe midesi bulanıyor ve kulakları uğulduyordu. Bu imkânsız bir şey değildi; bir düşünce, bir olay, bir hareket ne kadar karmaşıksa insanın başı döner ve midesi de o kadar çok bulanırdı. Resmen gerçek insanlarmış gibi düşünceleriyle tartışıyordu.

Derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında ani bir karar ilişmişti zihnine. Bu karamsar, karışık düşüncelerde boğulacağına, her bir düğümü çözen varlığın yanına; Louis'ye gitmesi gerekiyordu. Aslında hayır, gerekmezdi. Bunu sadece istiyordu. Onu istiyordu. Her bir hücresi onu görmek istiyordu. Onun aurası veya enerjisi -artık her ne bok idiyse- onun çevresinde olmak istiyordu.

Ayağa kalkıp telefonu masa üstüne bıraktı. Sonra da kıyafetlerine şöyle bir göz attı. Onun karşısına çoğunlukla paspal bir halde çıkıyordu. Sıkıcı ve eski, hatta kirli kıyafetleriyle çıkıyordu. Louis bunu pek dert etmiş gibi görünmüyor olsa da, görünümüne önem göstermenin doğru olacağını düşündü, çünkü kendi aksine Louis her zaman çok özenli giyiniyordu. Ayrıca özenli giyinerek en azından kendi enerjisini de yükseltebilirdi.

Ahşap, pek de havalı olmayan iki kapaklı eski gardırobun kapılarını açıp içine şöyle bir göz attı. Ütülenmeyi beklen birkaç adet gömleği vardı ama biri sağ kalmayı başarmış, askılıkta bekliyordu. Bunu dört ay önce, kasabada kurulmuş kış panayırında iki dolara satın almıştı. Kısa kolluydu, en üstteki düğmesi kopuktu ve eteği hafif kırışıktı. Ama kırmızı renkteydi ve üzerinde krem renginde palmiye yaprakları bulunuyordu. İyi görünümü ve temiz bir havası vardı. Tam da yazlık bir gömlekti.

Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin