0.9

1.4K 71 452
                                    

yıldıza basıp bolca yorum yapmayı unutmayınn, keyifli okumalar dilerim 🌌

"ne demek ben yer almayacağım? neden güzelim?"

elini kızın koluna götürüp tutmak istediğinde kızın kolunu hızla çekmesiyle şaşırmıştı. neden böyle davranıyordu?

"en başından beri senin saçma oyununda yer almak istemiyordum zaten. sonra nasıl dahil oldum ben de bilmiyorum. bildiğim tek şey, artık yokum özkaya. eğer çok istiyorsan da kendine yeni bir prenses bulabilirsin artık. onunla devam edersin."

hiçbir anlam veremiyordu kızıl çocuk. dün gayet yakınlarken bugün bir anda uzaklaşması normal gelmiyordu. genç kız yanından gideceği esnada da kolundan tutup kenara çekti yavaşça.

"aybike, oyunda seni rahatsız eden, oynamak istemediğin bir yer varsa söylersin değiştiririz. ama bu şekilde olmaz, olmamalı. ben hiçbir şey anlamıyorum gerçekten. ne oldu da bir anda şimdi? dün sen de-"

"dün, dünde kalan kötü bir anıydı berk. nasıl o gece seninle yatmak çok büyük bir yanlış olduysa dün de büyük bir yanlıştı ve bitti. tamam mı? sorgulayıp durma sen de artık."

kolunu kızıldan kurtarıp ilerlerken de durup arkasına döndüğünde ekledi.

"bu kadar varoş düşkünü olma berk, sen üzülüyorsun sonra bak."

kızıl ağzını açıp itiraz edeceği sırada ise kız gitmişti çoktan. dinlememişti onu, dinlemeyecekti. ona bir kere inanıp güvenmişti, orada olması bile yanlış olan hislerinden kaynaklıydı bu. ama eğer bir kere daha ona güvenirse, ikinci kez bu güzel hataya kapılırsa, tamamen aptallıktan kaynaklı olacaktı bu.

kızıl, sinirle yandaki masadan eline aldığı tiyatro senaryosunu duvara çarptığında duvarın dibine çöküp oturdu. tamamen saçmalıktı bu yaşananlar. aybike'nin ne yapmaya çalıştığını hiç anlayamıyordu. anlayamayacaktı da. akışına bırakmak zorundaydı galiba.

başka bir prenses yoktu ki. bir taneydi onun sevgili prensesi. başkası olmazdı, olamazdı asla. tiyatro oyununu iptal etmek zorunda kalacaktı bu gidişle.

aybike'nin ise aklı fazlasıyla karışıktı. berk'in ona olan güzel sözlerinin üzerine bu saçma mesajlar, ağır gelmişti fazlasıyla. canını acıtıyordu. çok doluydu, ağlayacaktı neredeyse ama tuttu kendini. ağlamamalıydı artık. berk onun gözyaşlarını hak etmiyordu.

kapıyı açıp çıkarken de tolga'yı karşısında bir anda görünce ürkmüştü. baş parmağını damağına götürüp korkarken de tolga'nın konuşmayı dinlediğini bilmiyordu kız.

"tolga korkuttun beni ya."

"afedersin aybike, berk'le mi konuşuyordun?"

"evet, oyuna katılmayacağımı söyledim ona."

"iyi yapmışsın sen, boşver onu."

kolunu sevip kızın zoraki gülümsemesine gülümserken berk'in, kapıdaki camdan onları izlediğini görünce de kızın saçını kulağının arkasına atmıştı. kızıl, yumruğunu sıkıp öfkeyle ikiliyi izliyordu. aybike tolga yüzünden mi oyundan çıkmıştı yani?

"içecek bir şeyler ısmarlayayım mı sana? çok yorgun gözüküyorsun, iyi gelir."

"hiç hayır demem biliyor musun?"

tolga, gülerek kızı kantine yönlendirdiğinde sinirle boş sınıftan çıkıp kapıyı çarpmayı da ihmal etmemişti berk. ne yapacağını bilemez bir haldeydi. öfkesini nasıl atacağını da bilemiyordu.

kantinin önünden geçerken tolga ve aybike'yi oturmuş bir şeyler içerken gördüğünde siniri de artmıştı. şaka mıydı tüm bunlar?

eline aldığı kahveyle aybike'nin karşısına sormadan geçip oturduğunda göz devirmişti tolga.

"hayırdır kanka, kantinde başka masa mı kalmamış?"

"anlamadım?"

"hani biz aybike'yle konuşuyoruz, geldin masamıza çöktün ya. ondan bahsediyorum."

"niye kanka? oturamaz mıyım?"

"otur otur." diyerek tolga'ya sorduğu soruyu yanıtladı kız. kızılın bakışları onu bulurken de saçını düzeltip tolga'ya döndü yeniden. "oturabilirsin tabi. tolga'cım, bugün çıkışta çalışabiliriz benim için hiçbir sorun yok."

oğlanın kolunu sevmesiyle de bakışlarını oraya indirmişti kızıl. tolga ise kızın hareketlerinin yanı sıra berk'in gerilen yüz hatlarından gayet memnundu.

"olur tabi ki güzelim, çalışırız bol bol."

bol bol kelimesini vurgulu söylemesiyle kemikli ellerini sıkan kızıl, başını yana çevirip söylenirken tolga kaşlarını çatmıştı.

"güzelim lafını sokacağım sana ama bakalım ne zaman, tolgacık."

"bir şey mi dedin kanka?" mırıltısına karşı kızıla eğildiğinde de kızıl, önce dik bakışlı ve onun bu hale düşmesinden gayet memnun olan kıza sonra da tolga'ya baktı.

"yok kanka, demedim."

devamlı kanka demesine sinirlenerek bunu belirtme amaçlı vurgu yapmıştı. o da hep doruk'a bu şekilde hitap ederdi ama tolga'dan duymak hiç hoş olmuyordu.

iki oğlanda da sırayla gözlerini gezdirip dalaşacak bakışlarını keyifle izlerken kahvesini yudumladı genç kız, her zaman üzülen olamazdı.

aybike ve tolga'nın yan yana oturmasına bile tahammül edemeyen kızıl, uzun bacaklarını sinirle sallarken bir anda ayağa kalkıp elini de bilerek tolga'ya doğru masadaki kahveye çarpıp oğlanın üzerine dökülmesine sebep oldu.

"kahretsin ya, ne yapıyorsun oğlum sen?"

yanan çocuk, gömleğini tutup üflerken de berk umursamaz olduğunu bile saklamadan düz bir ses tonuyla "pardon kanka." diyip kahvenin etkisiyle refleksle ayağa fırlamış kızın yanına gitti.

"benimle gel, konuşmak istiyorum seninle."

genç kız, ikilemde kaldığı sırada da kulağına tolga'nın fısıldadığı cümleyle sandalyesine oturmuştu tekrar.

"o gece diye bahsettiğiniz gece, her neyse, berk'le birlikte olduğunuzu biliyorum aybike. duydum sizi."

teni tenime | ayberWhere stories live. Discover now