21. Bölüm

11.6K 857 437
                                    

Altı ay..

Altı ay oldu aşık olduğum gözleri görmeyeli, o güzeller güzeli sesi duymayalı..

Saçlarını koklamayalı, sarılmayalı altı ay oldu.

Şimdi bir mağarada sırtım duvara yaslıyken, elimde bir fotoğrafı bile yoktu.

Burnumun direği sızlıyordu hasretle..

Yüzü gözümün önünden gitmiyordu.

Uyuduğum kesik ve kısa uykularda bile rüyalarımı süslüyordu.

Özlem omuzlarıma ağır geliyordu.

Şimdi ne yaptığını deli gibi merak ediyordum. Gülüyor mu? Ağlıyor mu? Üşüyor mu kalbi benim gibi? Deliriyor mu özleminden? Kimler duyuyor güzel sesini? Kimler görüyor bakmaya doyamadığım gözlerini?

Bakışlarımı dolunaya dikmiştim ama gözlerimin önünde yüzü vardı yalnızca.

"Sancak." Bakışlarım yanımdaki adama döndü.

"Emredin Üsteğmenim." dedim sakince.

"Neyin var?" İki yana salladım başımı ve yeniden dolunaya çevirdim gözlerimi. Neyin yok diyeceksin Üsteğmenim, neyin yok diyeceksin. Ben de Balım'ım yok diyeceğim, canım yok diyeceğim. Aklım, kalbim yok diyeceğim.

"Ne zaman gideceğiz sınır karakoluna?"

"Birazdan çıkacağız, öncesinde seninle konuşayım dedim." Olumlu anlamda başımı salladığımda destek olurcasına kolumu sıktı ve ayaklandı. "Gölge timi!"

"Emredin Üsteğmenim!" Hepimiz ayaklanmış ve çoktan sıralanmıştık.

"Sınır karakoluna gideceğiz şimdi. Bir saatlik süremiz olacak. Ailelerinizi, sevdiklerinizi arayabileceksiniz." Omuzlarını düşürdü. "Bir daha ne zaman böyle bir fırsat buluruz bilmiyorum, o yüzden size tavsiyem; helallik alın aradıklarınızdan." Tahmin ettiğimizden çok daha zorlu bir operasyon oluyordu.

Mağaradan çıkıp sınır karakoluna kadar yaklaşık yarım saat sürecek yolu yürümeye başladık.

Dört ay önce operasyonu bitirmiştik ve geri dönecektik ama dönüş yolunda bizden önce dönen kafileye saldırı düzenlenmişti. Dört aydır, dağda olupta o saldırıya katılan herkesi avlıyorduk. Hepimiz çok yorulmuştuk. Gecelerimiz gündüzlerimize karışmıştı artık.

Sınır karakoluna geldiğimizde kapıda karşılandık. Karakolda görevli bütün askerler sarılıyor, sağ salim geldiğimiz için şükürler ediyorlardı. Karakola girdiğimizde lavabolarda elimizi yüzümüzü yıkayıp üniformalarımızı değiştirdik. Pek çoğumuzun üniforması yırtılma noktasına gelmişti.

Ellerimi ıslatıp fazlasıyla uzayan saçlarımı geriye yatırdım. Tabiri caizse saçım sakalım birbirine girmişti. Uzayan sakallarımı sıvazlayarak çıktım lavabodan.

"Yemek ayarlamışlar Sancak, toparla milleti."

"Emredersiniz Üsteğmenim." Herkesi toparlayıp yemek yiyeceğimiz odaya doluştuk. Hepimiz kilo vermiştik, çoğu günler aç yatıp kalkmıştık. Sınıra indikçe erzak alıyor sonrasında yeniden dağlara çıkıyorduk.

Hepimiz hazine bulmuş gibi yemeklere bakarken Gökay Üsteğmenim yemeye başladığında hepimiz kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başladık.

Midem yediklerimle bayram etse de kalbim hâlâ ağrıyordu. O hâlâ doymamıştı..

"Üsteğmenim," dedi Feza üçüncü tabağının dibini sıyırırken. "Müsadeniz varsa eğer, ailelerimizi arasak?" Başını sallayarak onay verdiğinde odadan ilk çıkan ben oldum. Hızla karakoldan çıkıp bahçede uzak bir köşeye geçtim. Telefonumu cebimden çıkarttım ve açılması için düğmeye bastım.

Şimdi Biraz Uyu | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin