1 ❉ KIZ VE ÖFKESİ

16K 446 120
                                    

04.11.2022

🩸Crystal Castles, Vanished (slowed + reverb)

KIZ VE ÖFKESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
🐺

Kız için ormanın kokusu, kulaklarını dolduran naif bir müziğin rahatlatan melodisi gibiydi. Ağaçlar gözlerinin önünde solar, açar ve döngüsünü devam ettirirdi çünkü orman onun yuvasıydı. Kızın öfkesi ise dallar yalnız kaldığında nüksederdi ve bir daha asla yapraklanmayacağına yemin ederdi.

Kız öfkesine bir kere inandı. Ondan sonra da hiçbir zaman gerçeği göremedi. Her şey öfkesinin ona gösterdiği kadar doğruydu.

Kız, küçük bir kasabada yaşıyordu. Ailesi yoktu; yanında yaşadığı kadın vardı sadece ama öfkesi onu da sevmezdi çünkü kadın, öfkeyi bilirdi. Kadın, hislerin ve boyutların arasında dolaşan bir medyumdu. Kıza ormanda dolaşmasını ve istediği bitkileri bulmasını söyler, ardından da öfkesini göndermek için çiçeklerin sihrini kullanırdı. Kız bunu hiç bilemedi. Kadın da söylemedi.

Şafağın ilk ışıkları soluk ormanın içine yansıdığından beri kız ağaçların arasındaydı. Kız saatlerce ormanda dolaştığından elleri kirli, kıyafetleri de kirlenmiş ve yer yer aşınmış haldeydi. Elinde biri pembe, diğeri turuncu iki çiçek tutuyordu. Üçüncüsünü aramak için daha önce bulduğu tepelere çıktı, uçurumdan indi ama bir yapraklı yoncayı bir türlü göremedi.

Öfkesi, çiçekleri tohuma geriletecek ve yaprakları düşürecek kadar hararetli bir şekilde derisinde geziniyordu.

O sırada çimlerin arasında daha önce hiç görmediği renkte bir çiçeğe rastladı. Çiçek açık mor, hatta eflatun tonlarındaydı. Bir yaprağı papatya, diğeri gül, son kısmı da zambak gibiydi. Kız gözlerine inanamadı, yavaşça eğildi ve çiçeği acımadan kopardı. Kokusu, koptuğu anda etrafa yayıldı. Kız başını öne uzattı ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Amonyak etkisi uyandıracak kadar acı bir koku hissetti, kasları yumuşadı ve elindeki diğer çiçekler avucundan yere kaydı.

Kızın gözleri başının arkasına yuvarlanır gibi oldu. Kendini toparladığında titreyerek gözlerini tekrar açtı. Elindeki çiçek eridi, toza dönüştü ve yere dağılmak yerine kızın bir sağına bir soluna savruldu. Ardından yok oldu ve kızın gözlerinin önündeki toz kalktığında gerçeği gördü.

Orman pusluydu. Ağaçlar yemyeşil ve çiçekler rengarenk olmasına rağmen orman soğuktu. Bu soğukta sihirli bir şekilde yaşıyordu her renk. Bulunduğu orman, bildiği orman değildi artık. Sanki daha önce buğulu görüyordu da şimdi gözleri açılmıştı.

Soğuk, gaddar, buğulu ve kalın bir ses onu çağırdı. İsmini öyle heyecanlı söyledi ki kızın tüyleri ürperdi. Tekrar ve tekrar, adını fısıldadı:

"Olesya, Olesya..."

Kız etrafını saran büyüden öfkesiyle birlikte arındı. Yumruklarını sıktı, etrafında döndü ama sesin sahibini bulamadı ama öyle arzuladı ki bulmayı, çılgına döndü göğsü. "Neredesin?"

Ses, kızdan cevap aldığında daha da gürleşti: "Sesimi takip et."

Ormanın daha karanlık kısmından geliyordu ses. Kız bir adım attı, ses ona daha da yaklaştı.

"Bana gel, Olesya."

Kız, gözlerinin önündeki karanlığa dalmak için aptal olması gerektiğini düşündü. Ne var ki aptal değildi, onun tek kusuru öfkesiydi. Öfkesi ise kimseye boyun eğmeyecek kadar başına buyruktu. Kız durdu, öfkesi konuştu. "Siktir git."

KIZ VE ÖFKESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin