31

762 112 104
                                    

Selam! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir görüşmeyeli ve umarım bölümler unutulmamıştır kxkxmakxmwldk

Yazamayışımın birçok sebebi vardı ama bu bölüm geçiş bölümü gibi bir şey olacağı için çok fazla özendim. Umarım keyifli bir bölüm olur sizin için <3

(Tana tane okuyun sonra bana neden bunu dedi veya yaptı demeyin çocumlarım.)

"Dry flower 나는 말라버려 널 기다리다
그래도 난 시들어 널 못 볼 일은 없을 거야"

- Dry Flower - Surl -

Nida Saraç

Elimdeki kumu yavaşça elimden boşalttıktan sonra ellerimi tekrar kuma götürdüm. Parmaklarımın arasından akıp giden su elimdeki kumun yarısını almasıyla ellerimdeki fazla kumu suya batırıp temizledim. Diz çöktüğüm yerden doğrulup ayağa kalkıp bir iki adım geri gittim. Elimdeki çikolatadan son ısırığı da alıp paketi elimde buruşturup cebime attım. Onu daha sonra çöpe atabilirdim.

Buradan bakıldığında o kadar yorgun görünüyordu ki buraya geldiğimden beri içimden geçen ona sarılma istediğimi bir türlü bastıramamıştım. Şu an onu böylesine düşündüren şeyin ne olduğunu bilmiyordum ama sanki bir sarılmayla geçecek gibi bir his vardı içimde. Yaşadıklarının daha ne kadar ağırını yaşayabilirdi ki? Artık sarılınca geçmesi gerekmez mi?

Ona doğru yürümeye devam ettim. Ona doğru ilerlerken gözlerini açıp başını duvardan ayırdı ve daha sonra sol tarafına oturan bana baktı. Bir şey demesini beklerken o sadece dizlerini kendine çekip dizlerine kollarını sardı. Tam karşıya bakıyordu.

Bir süre sonra ben de onun gibi yapıp dizlerimi kendime çektim. Dizlerime kolumu sarıp başımı dizime yaslayıp ona baktım. Başını çevirip bana baktığında gülümsedim. Bu gülümsemem onun gülümsemesi içindi. Öyle oldu da. Bana hafif bir gülümseme sundu. "Yüzüne kumu sürmeyi nasıl başardın?" Ben anlamadığım için sadece bakıyorken elini yanağıma doğru uzatıp baş parmağıyla yanağımdaki kumu aldı. "Küçük bir şeydi, merak etme."

Başımı kaldırıp bacaklarımı tekrar aşağı salladım. Oturduğumuz yer bir otelin duvarındaki bir yükseltiydi. Otelin arka tarafı olduğu için neredeyse hiç kimse denizin bu kısmına uğramıyor gürültü yapmıyordu. Tek duyduğumuz hafif duyulan müzik sesiyken -klasik müzik tarzı bir şeyler- dalga sesleri de ona eşlik ediyordu. Burası tam olarak gizli yer denilebilecek bir yerdi.

Başımı çevirip ona baktım. Bacaklarını bırakıp sarkıttığı sırada başını duvara yaslayacakken elimi hızla başının arkasına koyup durdurdum. O bir an şaşkınlıkla bana bakarken elimi başının arkasından çekmedim. Az önce yaslandığı için saçlarının tozlandığını şu an fark ediyordum. "Toz olmuş." Bunu dediğimde o bana bakarken ben saçlarının arkasını temizlemeye koyuldum. "Arkana yaslanma bir daha."

Temizlemeyi bitirdiğimde elimi çekip gülümsedim. Bu sefer bana gülümseyerek karşılık vermiyor öylece bana bakıyordu. "Neden öyle bakıyorsun?" Omzunu silkip önüne döndü. Sanki bir şey söylemek istiyormuş da söyleyemiyormuş gibiydi. O bakışı adlandıramamıştım. Bazen böyle baktığı oluyordu ve anlamını şu an olduğu gibi bilmiyordum fakat kesinlikle bir şeyler anlatıyordu.

"Yün ip getireyim mi?" Başını çevirip bana baktığında zaten anlamayacağını bildiğimden cümlemi aynı şekilde yine bir cümleyle açıkladım. "Böyle akşama kadar oturacaksak yün getireyim de kazak örelim."

Benim gibi sesli gülmeyip tebessüm etti. "Örgü örmeyi biliyor musun ki?" Başımı sağa sola salladığımda gülüp hiç beklemediğim bir şekilde olduğu yerden kendini aşağı bırakıp üzerini silkeledi. Başını kaldırıp bana baktı. "Ben sıkılmıyorum diye senin sıkılabileceğin aklıma gelmemişti. Özür dilerim."

Frezya |Texting|Where stories live. Discover now