Başka Bir Evren

2.3K 263 414
                                    

Hava almak için başımı pencereden dışarı çıkardım. Hava iğrenç derecede güneşliydi ve bu fazlasıyla can sıkıcıydı. Kuş cıvıltıları falan insanların huzur olarak tanımadığı şeyler bana her zaman safi gürültü gelmiştir.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda burnuma Felixin kokusu gelmişti. Hafif bir şekilde tebessüm ettim. Ahiret ve sonrasına inanmıyorduk tabiki bazı insanların aksine ama Felixin kokusu bana tanımladıkları cenneti anlatıyordu.

Bahçedeydi ve yanında Jisung'un kokusu da vardı. Konuşmalarını duyduğumda odaya geri girecektim ki söylediği bir söz ilgimi çekmişti ve orada durup dinlemeye başladım.

"Jisung sen de aynı durumdasın ve anlıyorsun. Sürekli kafanın karıştığını biliyorum. Biz onlardan fazlasıyla erken öleceğiz ve ben Hyunjine bunu yaşatmak istemiyorum. Onunla empati kurduğumda onun ölümünü izlemenin benim de sonumu getireceğini anlıyorum. En doğru olan şey gidip birbirimizi unutmaya çalışmakmış gibi geliyor. Benim için bu imkansız ama o belki başarabilir. Başka çözüm yolu yok." 

Duyduğum şeylerle gözlerimin kehribardan çıkıp kırmızıya dönmeye başladığını hissettim. Gerçekten gitmeyi planlıyordu. Zorla aldığım nefes beni daha çok boğuyordu.

"Bunu sürekli ben de düşünüyorum ama gitmek bir çözüm mü emin değ-"

Pencereden aşağı atlamamla birlikte Jisung'un sözü yarıda kesildi ve ikisi de başını bana çevirdi. Felixin gözlerinden belirsizlik akıyordu. Jisung daha çok korkmuş gibiydi. Şu an nasıl göründüğüm hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

"Sana bir çözüm bulacağım demiştim. Hiçbir çözüm bulmaya çalışmadan sadece gitmeyi düşünüyorsun. Yine her şeyi sadece senin halledebileceğini düşünüyorsun. Geride bıraktığın şeylerin yanıp küle dönebileceğini asla düşünemiyorsun ama haklısın sen her şeyin en iyisini bilirsin Felix. Eğer sen bir çözüm bulamadıysan olay kapanmıştır öyle değil mi? Bencilsin Felix çok fazla hem de."

Felixin gözleri dolduğunda içimin acıdığını hissettim ama geri adım atmayacaktım. Söylediği şeyler beni ölmeden mezarın içine koymuştu bile. Nasıl düşünemezdi? Eğer giderse öleceğimi nasıl düşünemezdi? Onu ne kadar sevdiğimi asla fark etmek istemiyordu. Hayatımda bir yer kaplamadığını düşünüyordu ama benim hayatımın tamamı ondan oluşuyordu.

Bana duygularım karanlık bir mahzendeyken onları nasıl dışarı çıkaracağımı öğretmişti. Benim doğama karşı gelerek bana bütün hisleri yaşama özgürlüğü vermişti ama görüyorum ki boşunaymış.

"Hyunjin başka bir çözüm yolu görebiliyor musun? Hayal dünyasında yaşamıyoruz. Sen de farkındasın ama kendini kandırmaya çalışıyorsun. Seni ne kadar çok sevdiğimin farkında değilsin. Sen sırf beni unutup hayatına devam et diye ben yaşarken ölmeyi tercih ediyorum ama bunu göremeyecek kadar aptalsın işte."

Son cümlelerini söylerken gözünden bir yaş düşmüştü. Boşluğa odaklanmış öylece boşluğu izliyordum. Söyleyecek başka bir söz kalmamıştı. Sanırım iki taraf da aşık olsa da bazı ayrılıklara çözüm olmuyordu. Biz birbirimizin doğasına karşı gelmiştik. Bir yerde yanlışlık yapmıştık ve o yanlışlık bizi buraya sürüklemişti.

"Peki."

Felix söylediğim şeyden sonra sorgularcasına yüzüme baktı. Gözleri kıpkırmızıydı ve duygusal çöküşü yüzünden okunuyordu ama onu gitmek rahatlatacaksa buna karşı gelemezdim. Onu zorla burada tutamazdım.

"Ne peki?"

Zoraki bir nefes alıp konuştum.

"Chris seni ana yola bırakır. Senin için taksi çağırırım. Malum her nereye gideceksen aramızdaki vampirlerden birinin bilmesini istemezsin. Herhangi bir ihtiyacın olduğunda ev senin biliyorsun içinde ben yokmuşum gibi gelebilirsin merak etme sen geldiğinde giderim. Hoşçakal Felix. Bana yaşattığın bütün güzel duygular için teşekkür ederim ama şunu unutma ben ölene kadar değil öldükten sonra bile seni asla unutmayacağım."

Blood ties of spirits | HyunlixOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz