GİRİŞ

1.8K 198 40
                                    

Hafif esinti saçlarını omuzlarından aşağıya dökerken, Ela elindeki minik keke adapte olmuştu. Bir kurtarıcı, bir umut, bir yaşam gibi keke muhtaçken arkasını ve sağını, solunu tekrar kontrol ederek keke döndü. Üstünde tek mumun yerleştirilmiş olduğu keke bakarken "Evet yeni hayatıma başladım. Artık üniversitedeyim" dedikten sonra buruk bir gülümsemeyle elindeki keke baktı.

Derin bir iç çekerken omuzları kalkıp indiğinde az öncekine göre biraz daha çöktü sanki. "Bir umut bu doğum günümün farklı olacağını düşünmüştüm ama bak yine aynı. Sen ve ben başbaşayız, minik doğum günü pastam..."

Ela'nın avukat olan anne babasına göre doğum günü kutlamaları gereksizdi. Sadece doğum günü de değil. Kutlanan bütün özel günler onlar için gereksizdi. Günlere gereksiz anlamlar yüklenmesi saçmaydı. O yüzden Ela bugüne kadar ne bir doğum günü kutlamış ne de yılbaşı kutlamıştı. Ama küçükken izlediği bir filmde gördüğü kızın yaptığı gibi her sene doğum gününde aldığı bir tane kek ve mumla kendi kendine kutlardı. Bu sene ailesinden ayrılıp üniversiteye geldiği için birlikte kutlayacağı bir iki arkadaşı olur sanmıştı ama henüz arkadaşta edinememişti. Yaşadıkları yerde olduğu gibi Ela burada da yalnızdı.

Düşüncelerini bir kenara bırakırken yalnızlığı için gözünden akan tek yaşı parmaklarıyla silip "Neyse doğum günlerinde ağlanmaz değil mi? Şimdi gelelim dileğime" diyerek, gözlerini kapatıp "Aşk" diye fısıldadı.

"Beni hiç yalnız bırakmayacak. Hep yanımda olacak sonsuz aşk."

Gözlerini açmadan mumu üfledikten sonra kapalı gözlerinde hayal ettikleriyle gülümseyip gözlerini açtığında bir anda karşısında gördüğü çocukla çığlık attı.

Karşısındaki çocuk onun çığlığıyla telaşa kapılırken ona doğru bir adım attı. "Hey, sakin ol seni korkutmak istemedim, sakin ol" derken, Ela korkudan hızla atan kalbini derin nefesler alarak sakinleştirmeye çalışıyordu.

Çocuk iki elini havaya kaldırmış ona bakıyordu. "Sana zarar vermeyeceğim" dediğinde Ela korkuyla geriye sıçrayıp banka topladığı ayaklarını banktan yere indirirken "ödümü patlattın daha ne yapacaksın" diye homurdandı.

Korkudan sıktığı avucundaki kekin parçalanmış halini gördüğünde gözleri doldu. Doğum günü kekini bile yiyememişti. Lanetli miydi? Neydi? Bu sene doğum gününü gelenek haline getirdiği şekilde bile kutlayamamıştı. Sinirleri gerilip ağlamak üzereyken karşısındaki çocuk önünde eğilerek "hey ne oldu? Özür dilerim. Gerçekten seni korkutmak istemedim" dedi.

Ela ona bakmamaya özen gösterirken şimdi de içinde bulunduğu durumdan utanmıştı. Ne zamandan beri karşısında onu izliyordu. Bütün dileğini duymuş muydu? Ah kahretsin. Bu yabancı çocuğa rezil olmuştu.

"Bu arada adım Mert" diyen çocuk onun karşısında çömelmiş ona elini uzatırken, Ela çekingen bir şekilde elini uzatıp "Ela" diye mırıldandı. Diğer elinde hala parçalanmış kekini tutuyordu. Mert'in elini kavrayan elinde garip bir ısı kolundan yukarı çıkıp nefesini sekteye uğrattığında elini hızla geri çekti.

Mert de onun hissettiklerini hissederken, onun diğer eline bakarak "sanırım kekin benim yüzümden mahvoldu" dediğinde, Ela avucunu açıp parçalanmış kekini silkelerken "öyle oldu" dedi. Kekini hatırladığında yine sinirlenmişti.

Mert hızla ayağa kalkıp çantasını onun yanına bırakırken "lütfen telafi etmeme izin ver, hemen bir tane alıp geliyorum" diyerek koşarak gözden kaybolmuştu. Ela arkasından şaşkınlıkla bakarken o istemiyorum diye bağırana kadar Mert yok olmuştu.

Ela kalkıp gitmeyi düşünürken onun yanına bıraktığı eski sırt çantasına baktı. Onun eşyalarını bırakıp gidemezdi. Ya biri çalarsa... Bir daha karşılaştıklarında nasıl hesap verirdi. Ya da onun çaldığını düşünerek suçlayabilirdi. En iyisi o gelene kadar beklemekti. Geldiğinde kek istemediğini yüzüne söylerdi.

Mert ise gücünün yettiği kadar hızlı bir şekilde koşuyor, koşarken de neden kampusun en dibindeydin sanki diye söyleniyordu. Birkaç gün önce keşfettiği yere biraz kafa dinlemek için gitmiş, olmadık bir sürprizle karşılaşmıştı. Kampusun yan tarafındaki küçük alana adım atar atmaz görmüştü onu. Sırtı Mert'e dönük bir şekilde büyük çınar ağacının altında oturan kız "artık üniversitedeyim" dediğinde önce karşısında görmediği biri var sandı ama ona yaklaştıkça elinde tuttuğu bir kekle konuştuğunu gördü. Kız keke o kadar dalmıştı ki arkasından onu izleyen Mert'i fark etmedi. Mert kendini belli etmek için öne çıktığında ise kızın gözlerini kapatmış "Aşk" diye fısıldadığını duymuştu.

O an karşısında gördüğü manzarayla donup kalmıştı Mert. Bembeyaz kalp şeklindeki yüz onu büyülerken yanaklarına dökülen uzun kirpikler onların çevrelediği gözleri merak etmesini sağlamıştı. Hafif dalgalı saçları rüzgar estikçe omuzlarından aşağıya dökülürken kız "Beni hiç yalnız bırakmayacak. Hep yanımda olacak sonsuz aşk." Diye mırıldandığında Mert'in nefesi kesildi. Kalbi hızlanırken ona o aşkı yaşatma isteği çok fazlaydı. Kız mumu üfleyip gözlerini açtığında ise onun çığlığıyla daldığı düşten sıyrılmıştı.

Mert o anı hatırlarken gülümsedi. Yüzünde oluşan çarpık gülümseme etrafındaki kızların kıkırdamasını sağlayınca kendine gelen Mert pastanede olduğunu fark ederek kızlara göz kırpıp tezgaha doğru ilerledi. Cam dolabın içindeki minik pastalara göz atarken dolabın arkasında "ne istemiştiniz" diyen kıza gülümseyerek "küçük bir pasta ama neyli olacağına karar veremiyorum" dedi.

Kız da ona gülümserken "peki bu pasta özel biri için mi?" dediğinde Mert çarpık gülümsemesini ona da sunarken "evet çok özel bir kız için" dedi.

Kız "şanslı kız" dedikten sonra dolaptan bir pasta çıkartmıştı.

"Frambuaz ve çikolatalı. Buna hiçbir kız hayır diyemez emin olabilirsin. Eğer beğenmezse bana gel bebeğim. O kızdan iş çıkmaz" diyen kız ona göz kırparken Mert kahkaha atarak "tamam gelirim" dedi.

Kız pastayı paketlerken "hangi bölümsün" dediğinde "uluslar arası işletmecilik" diyen Mert sıkıntıyla iç çekti.

"Daha ilk senenden bıkmış gibisin."

"İlk senem olduğunu nereden biliyorsun."

"Ben dört yıldır buradayım tatlım. Son senem ve geldiğim günden beri burada çalışıyorum. Bu kafeye bütün kampuslerden gelen olur ama seni ilk defa görüyorum."

Mert gülümseyerek "herkes bu yoldan geçer diyorsun ha" dediğinde kız paketlediği pastayı ona uzatarak göz kırpıp "aynen öyle" dedi.

Mert pastanın ücretini ödeyip çıktığında yine koşmak için hareketlendi ama koşarken pastayı nasıl koruyacağını bilemedi. Yürüyerek giderse de çok geç kalırdı. Pastayı iki eliyle birden tutup adımlarını hızlandırırken iki sınıf arkadaşı yanından geçerken "derse gelmiyor musun?" dediğinde Mert "Kahretsin saat kaç?" diye sordu.

Çocuklar "on bire on var" dediklerinde Mert derse yetişemeyeceğini anlamıştı.

"Siz gidin ben gelirim" diyerek yoluna devam ederken, Ela'yı bıraktığı yere geldiğinde onu hala orada görünce rahatladı. Onunda dersi olup gitmesinden korkmuştu.

Ela arkasını dönüp onun geldiğini görünce hemen ayağa kalkarak "sonunda gelebildin benim derse gitmem gerekiyor geç kaldım" dedi.

Hızlı adımlarla Mert'e doğru yaklaşırken Mert "ama ben senin için" demişti ki Ela onun yanından ona bakmadan hızla geçip "çok geç kaldım" diyerek koşmaya başladı. Mert elinde yaş pastayla onun arkasından bakıp kalırken "pasta almıştım" diye tamamladı sözünü.

Banka ilerleyip Ela'nın kalktığı yere otururken kucağındaki pastaya bakarak "seni yemek nasip değilmiş" dedikten sonra pastayı banka bırakıp çantasını alarak derse yetişmek için koşmaya başladı.

Dersler bittiğinde Mert bir ihtimal Ela'yı tekrar görürüm umuduylasoluğu yine ağacın altında almıştı. Nefes nefese bankın oraya ulaştığında kimseyoktu. Hatta hiçbir şey yoktu. Sabah bıraktığı pastanın da yerinde yelleresiyordu. Omuz silkip arkasını dönerek evinin yolunu tuttu. Karnı açlıktan zilçalıyordu resmen. Annesi çoktan onun için yemeği hazırlamış olmalıydı. 

Sana KapıldımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin