Bölüm 8: Kaçınılmaz Son

70.6K 3.6K 11.3K
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Perilerim, kimin kiminle oda arkadaşı olduğunu toplu bir şekilde görebilmeniz ve teorilerinizde yardımcı olması amacıyla şöyle bir oda sistemi görseli hazırladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Perilerim, kimin kiminle oda arkadaşı olduğunu toplu bir şekilde görebilmeniz ve teorilerinizde yardımcı olması amacıyla şöyle bir oda sistemi görseli hazırladım. Umarım işinize yarar. Keyifli okumalar!

♪♫ - hidden citizens - run run rebel

Okulun duvarlarını inletmeye kendini adayan güçlü rüzgarın sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Pelerinimizi savurup onunla beraber sürüklenmemizi istiyor, diyarın ayak basılmamış topraklarına gitmemizi diliyor gibiydi. Saige hemen yanımdaydı. Başı dik, burnu tıpkı dudakları gibi kırmızıydı. Üşümüş olmalıydı.

Varlığı bana güç veriyor, bu gece her şeyin yolunda gideceğinin garantisini veriyordu. İkimizin de endişeli olduğunu biliyordum. Arada bir bacağına uzandığını, hançerini yokladığını görebiliyordum ancak fark ettiğimi hissetmemesi için görmemiş gibi yapıyordum. Sonra onun bakmadığı anlarda ben de kendi hançerime dokunuyordum. Her ihtimale karşı hazırlıklı olmalıydık sonuçta.

Bu gece, yani hizmetkarların okulu terk edeceği gece herkes için gericiydi. Diğer prensesleri odalarında bırakarak inmiştik aşağı ancak gece yarısı olmasına rağmen hiçbirinin uyumadığına emindim. Herkes gergin olmalıydı.

Cyra'yı da odamda, yorganların altında yorgunluktan bitmiş bir şekilde bırakmıştım. Nina'nın ölümünün üzüntüsü yufka yürekli kızı fazlasıyla sarsmış, konuşulmaz hale getirmişti. Boynunda gördüğüm ısırık izini sormak istemiştim ancak sonrasında vazgeçmiştim. Çok fazla ihtimal vardı.

Rüzgarın esintisi artarken Saige ile birlikte ahıra ulaşmıştık. İçerisi sıcak ve sakindi. Yaklaşan fırtınanın soğukluğu henüz ahırın içerisine ulaşmamıştı. Ancak gecenin karanlığı çoktan yerini almıştı. Atlar son derece sessiz sakin bir şekilde bölmelerinde duruyorlardı. Derin solukları, içeride duyulan tek şeydi.

İçeriye attığımız adımlarla ve tahta kapının rüzgarın da etkisiyle çarpmasıyla bazıları kafalarını kaldırıp bize baktı. Ardından burunlarından sinirli soluklar vererek söylenir gibi hareketlerle tekrar önlerine döndüler.

Ahır ustaları çoktan ahşap ahırı terk etmiş, yeni bir güne hazırlanmak adına hizmetkar kulesine dönmüşlerdi. Atlardan en görkemli olanlarından birisine yaklaştım ve elimi hafifçe burnuna doğru uzattım. Onlarca atın arasında adeta parlıyordu. Simsiyah tüyleri olan dişi bir attı. Elimi uzattığımda önce kokladı, ardından yaladı. Hafifçe kıkırdadığımda Saige gülümseyerek bana baktı, ardından okulu izlediği yöne döndü. ''İşte geliyorlar.'' diye mırıldandı uyarıcı bir ses tonuyla.

Varislerin Oyunu (Wisteria 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin