(1.4) Yalancı Kahraman

62 21 76
                                    

A katları küçük olsa bile yine de ıssız köşeler bulmak her zaman mümkündü. Bunu en iyi bilenlerden biri ise Heredot'tu. Akşam döngüsü yeni başlamış herkes dairesine çekilmişken bu ıssız mekanlar değer kazanıyordu.

Yalnızlığın içinde darmadağın kafasını toparlamak için kendini zamanın akışına bırakan Heredot'un ardından gelen ayak sesleriyle tüm sessizlik mezara gömülmüştü.

''Sana, beni yalnız bırakmanı söylemiştim Balzac. Babamın dediklerini sindirmem gerek,'' diye arkasındakine bakmadan serzenişte bulundu.

Çekinerek yanına gittiğimde Balzac yerine beni görünce gözlerini devirdi. ''Balzac sana ne öttü?''

''Ötmek, kuş terimlerine aşina mısın?''

''Ne saçmalıyorsun sen, canım sıkkın görmüyor musun? Beni yalnız bırak.''

''Uyku saatimden bölüp yanına geliyorum. Sıkkınlığın önemli bir şey olsa iyi olur.''

Heredot derin bir iç çekip uzun zamandır baktığı duvara döndü. Meraklanıp kafamı çevirdiğimde üzerine resmedilmiş bir triquetra gördüm. ''Dün seni yarı çıplak gördüğümde omuzunda buna benzer bir doğum lekesi vardı.''

Bir süre sessiz kalan Heredot ''Evet,'' dedi. ''Vücudumu korkutucu derecede dikkatli incelemişsin.''

Bunu dediğinde yanaklarımın kızardığını hissetmiştim.

''Doğum lekemden ilham alınarak yapıldı. Yalnızca benim değil, babamın kanından gelen herkeste bu lekeden var. Belki yüz yıllardır, başlangıcı ne bilmiyorum. Üzerimizdeki doğum lekesi bu sembole benzetiliyor. Babam için çok önemli bir duvar bu. Anlamını biliyor musun peki?''

Heredot'un yanına oturup dikkatlice duvarı incelemeye koyuldum. ''Sembolün anlamı mı, bir çok inanışta çok farklı anlamlara geldiğini biliyorum. Ama hepsinin ortak bir noktası var,'' diyerek gözümü duvardan alıp Heredot'a döndüm. Beklemediğim bir anda o da bakışlarını bana çevirmişti. Dip dibeydik nefes alışverişini hissedebiliyordum. ''Yaşamı sembolize eden üç kişiden bahsedildiği söylenir. Bu üçlü her inanışta değişiktir ama genel olarak başlangıç, gelişim ve son diyebiliriz bunlara. Sonsuza kadar devam eden bir kehanet gibi.''

''Üç kişi demek, belki de bir lanettir,'' diyerek bakışlarını tekrar duvara çevirip benden uzaklaşmıştı. Anın gerginliğinden çıkınca derin bir nefes aldım.

''Peki, sorun ne, hala konuşmak istemiyor musun?''

''İstesem bile etrafımda beni anlayabilecek kimse  yok.''

''Öyle mi dersin? Şansını dene bakalım.''

Heredot söylediklerime karşı gülümsedi, ama hüzünlü bir gülüştü bu. ''Seni, hiç aile dediklerin omuzuna asla kaldıramayacağın bir yük bıraktı mı ki, daha önemlisi bu görevin belki de binadaki her bir yaşamı etkileyecek durumda oldu mu? Hayır Esmira, hiç sanmıyorum.''

''İnan bana binadaki tüm hayatları etkileyecek bir göreve çıkmış olsaydım şuanki halimle tamamen aynı olurdum.''

''Bunu bilemezsin,'' dedi kırgın bir ses tonuyla.

Bunu bilen en iyi kişi benim, diye haykırmak gelmişti içimden. Yanımda bir bıçak vardı ve tek bir hamlem bütün görevimi bitirir ve binadaki yaşamı değiştirirdi. Ama yeni gelen görev kafamı karıştırıyordu. Evet, omuzunda ağır bir yük bulunmasını ve tüm insanlığın kaderini belirleyecek seçimler yapmayı en iyi ben anlayabilirdim, sen bile değil Heredot. ''Evet, bilemem. Ama yardım etmek isterim.''

''Eğer yardım isteseydim,'' dedi Heredot kendini konuşmak için zorlayarak. ''Burada Vecihi gibi gerçek bir dostumun olmasını isterdim.''

Gerçek bir dost... Bu sözler nedense bir bıçak yarasından daha çok acıtmıştı. Ben burada neden oturmuş hedefimin gereksiz sözlerini dinliyordum ki? Bıçağı formamdan yavaşça çıkardım. ''Alt sınıflardan olduğum için seninle dost olamaz mıyım sence?''

HiyararsaМесто, где живут истории. Откройте их для себя