(1.5) Dokuz Nolu Görev

47 17 50
                                    

Bölüme başlamadan önce gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler. Destek olmak için bölümü oylamayı, beğenmeyi ve bizi takip etmeyi unutmayın. 💟

Binanın devasa koridorlarındaki nem tutmuş duvarlar düzinelerce kuşun taze kanlarıyla süslenmişti. İnsanların çaresizce koşuşturması huzur kaçıran ekoya sebep oluyordu. Kapkaranlık yolları çarpışan kılıçların kıvılcımları aydınlatıyordu. Çocukların ağlayarak kaçışması kulakları kanatacak derecelere çıkmıştı.

Kuşların en yüksek konumlu komutanı Cengiz için kötü bir gün olduğu kesindi. Nefes nefese varmak istediği yere hızla koştu, düşmanın ulaşması gereken en son yere. Ejder odasına...

Vardığında kapıyı büyük bir gürültüyle omuz atarak açtı. Üç ejder de tahtında oturuyordu, odanın karanlığı tepkilerini görmeyi engelliyordu. Zaten amaçta buydu, kuşları yönetenler ulu varlıklar olmalıydı, insani tepkilerden uzak olmalıydı.

Yeşil ejder ''Yaklaştılar mı,'' diye sordu içten içe korkmuş cılız bir sesle.

Cengiz kılıcını kınından çekip öne doğru uzattı. ''Tek bir kan lekesi bile yok, öyle bir zırh giymişler ki bana tekno çağındaki savaşları hatırlatıyorlar. Binada tüm bu savaş hazırlığı için yetecek kaynak olduğundan şüpheliyim.''

''Ne demek istiyorsun,'' dedi kırmızı ejder kalın bir ses tonuyla.

Komutan söyleyeceklerini bir süre kafasında süzüp konuşmaya karar verdi. ''Zırhları, silahları bina çağının çok ötesinde onları ne biz ne de üst katlılar durdurabilir.''

''Kim bunlar?''

''Virgül tarikatı efendim. Giriş kapısına sahiplik eden E katlarının kralları.''

''Neden D katındalar, bizim kanımıza neden ihtiyaç duyarlar ki?'' bu soruya karşın odada derin bir sessizlik oluşmuştu.

Cengiz tam bir çıkarımda bulunmak üzereyken kapı gümbürtüyle bir kez daha açıldı. İçeriye bir kaç virgüllü girmişti. Üzerinden kanlar akan koyu zırhları ve yüzlerindeki maskeleriyle öldürmeye aç canavarlar gibi duruyorlardı.

Virgüller hızla kılıcını Cengiz'e çevirdiklerinde o da umutsuzca son kez olduğunu bilerek kılıcını havaya kaldırdı. ''Durun,'' diye bir ses duyuldu virgüllerin arkasından, askerlere göre daha kısa boylu genç bir erkek çocuk çıkageldi. Koyu zırhının çeşit çeşit kısımları altın gibi değerli alaşımlarla süslenmişti.

Çocuk odaya kısa bir süre göz gezdirirken herkes nefesini tutmakla yetindi. ''Sayın ejderler, içeriye böyle daldım. Küstahlığımı mazur görün,'' diyerek hafifçe öne eğilip selamlamada bulundu.

''Ne istiyorsun, daha önce elçi göndermediğine de eminiz,'' dedi sessizliğini tüm olay boyunca koruyan mavi ejder, sesinde insanın içine huzur dolduran bir tını vardı.

''Çok basit, insanlığın kurtulmasını istiyorum. Ama son zamanlarda yaptıklarınız gözüme çok battı.''

''Son zamanlar?''

''A katlarına gönderdiğiniz casus, suikast girişiminiz. Öldürmek istedikleriniz. Hayır, olmaz. Hayır! Siz...'' kendi kendine gülümsedi. ''Siz kuşlar kendinizi ne sanıyorsunuz, anlatın bana hadi, bunu dinlemek için ayağınıza kadar geldim. Hadi, kuş beyinli ahmaklar ötün!''

HiyararsaWhere stories live. Discover now