(1.9) Casus Suikastçiye Karşı

22 8 0
                                    

Bölüme başlamadan önce gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler. Destek olmak için bölümü oylamayı, beğenmeyi ve bizi takip etmeyi unutmayın. 💟

Kapı yavaşça aralandığında sırayla Heredot, Balzac ve ben içeri girdik. Odayı, beni rahatsız eden bir koku kaplamıştı, kısa bir göz gezdirmeyle bir tütsünün yanık olduğunu fark ettim. Tütsüye misafirlik eden masada ise ayrı olarak dumanı tütmeye devam eden bir bardak bitki çayı duruyordu. Neredeyse sınırlı sayıda kalan son bitki ürünlerinden biri önümüzdeydi.

Odada kısa bir süre bizim dışımızda kimsecikler yoktu, ta ki banyo kapısı açılana kadar. Duş kabininden sızan ılık dumanlar bir anlığına oturma odasını kaplamıştı. Sis bulutunun içinden bornozu ile Parks çıkmıştı, yüz ifadesine ve vücut hareketlerine bakılırsa bir çeşit rahatlama ritüelinin ortasında olduğu kesindi. Kızın bu halini gören ekip bakışlarını bir an olsun ondan ayırmadılar. Ama aşık gibi bakan tek kişi Balzac'tı

Heredot'un ise kafası karışmış gibi duruyordu. Ellerini anlamsızca sallayıp ''Khatia nerede?'' diye sordu. Parks birkaç zarif esneme hareketi yapıp dekoltesini test ettikten sonra masanın üzerine dayanıp eline aldığı çayına nazikçe üfledi.

''Böyle gergin günlerde Heredot Bey,'' diyerek çayından bir yudum aldı. ''Herkesin sakinleşmeye ihtiyacı var.''

''Khatia nerede asistan?'' dedi Heredot, bulunduğu durumu anlamlandırmaya çalışıyor gibiydi.

Parks gözlerini devirdi. ''Söylememi istememişti aslında ama emir demiri keser, herhalde,'' çayını masanın üzerine koyup ellerini ovuşturdu. ''Küçükken birlikte oyun oynadığınız odaya gittiğini söyledi, orası neresi emin değilim, bana da keyfine bakabilirsin dedi. eh, dediğim gibi emir demiri keser. Ben de çıkarabildiğim kadar keyfini çıkarmaya karar verdim.''

''Sen,'' dedi gergin bir sesle baş parmağını havaya kaldırırken, ''etrafta katiller dolanıyorken kız kardeşimi savunmasız ve başı boş mu bıraktın?''

''Ne yapabilirdim ki Heredot Bey, ben günlük işlerle uğraşan bir asistanım özel koruma değil,'' konuşmasının hemen üzerinden ayak ayak üstüne attı. Tavırları kendinden çok emin ve rahattı. Ama neden, diye sormadan edemiyordum kendime.

Heredot ise bu tavırları tamamen görmezden gelmeyi seçmiş olmalıydı ki ''Hadi, nereye gideceğimizi biliyorum,'' diyip kapıya tekrardan yöneldi.

''Senin asistanların gidemez,'' diye ardından ekledi Parks. Heredot ile bakışlarımızı kıza çevirdik, Balzac ise zaten başından beri ona bakıyordu.

Söyleneni anlamlandırmaya çalışan Heredot dalgalı ve dağınık haldeki koyu saçlarını kaşırken ''O ne demek?'' diye sordu.

''Khatia Hanım asistanları özellikle yanında istemediğini belirtti, bu yüzden buradayım ve onlar da bu yüzden burada kalacak. Kafanızın karıştığını biliyorum ama Khatia size her şeyi açıklayacağını belirtti,'' sözlerinin hemen üzerine ise bana göz kırpmıştı.

Heredot kısa bir süre düşündükten sonra gözlerini devirdi. ''Kardeşimi dışarda bir katil dolanırken başı boş bırakamam, ben gidiyorum,'' diyerek kapıya yöneldi.

Balzac ise bir süre kırgın ve utangaç bakışlarla Parks'a baktı, gözleri birbirini fark ettiğinde yüzünü çeviren kız olmuştu. Bir şey söylemek istediği kesindi, bir süre daha düşündü. ''Ben de geliyorum Heredot,'' diyerek kapıya yöneldi. ''Ben senin asistanın değil dostunum, küçükken sana verdiğim sözü ne çabuk unuttun,'' ikili bu sözler eşliğinde acıklı bir gülümseme takındı yüzlerine ve odadan ayrıldılar.

Benim bakışlarım ise Parks'tan hiç ayrılmamıştı. ''Peki, sen ne...''

Cümlemin bitmesine izin vermeden Parks kahkaha patlatmıştı. Böylesine gülerken bile tatlı bir kızmış gibi durabilmek mümkün müydü, onun için evet. Böyle bir yetenek suç olmalıydı. ''Sen de çay ister misin, minik serçe?''

HiyararsaWhere stories live. Discover now