8• EBEDİ ACILAR VE YARALAR

282 26 78
                                    

Bölümleri bir bir atıyorum ne yazdıysam, eh tabii düzenliyorum da. Belli bir kitleye ulaşmak için fazla bekletmeden iyi bölüm sayısına ulaşmak istiyorum.

Lütfen siz de oylarınızı, yorumlarınızı eksik etmeyin

Uyarı: Kullandığım gifler ve fotoğraflar sahnelerin birebir aynısı değildir. Yalnızca sahneye en yakın olanlarını bulup, seçip koydum! Yani siz görsellere çokta bel bağlamayın, hayal gücünüzün zihninizde canlandırmasına izin verin<3

°•○●

O an yükselen nabzımı zorlukla kontrol altına alarak bu karşılaşmanın son derece normal bir şey olduğunu kendime hissettirerek onu geçtim. Ben mutfakta kalan işlerimi hâllederken ve ortalığı toparlarken onun ne yaptığından bihaberdim. Günün yorgunluğu göz kapaklarıma konmuş, yaşadığım duygu bozukluğunun ağırlığı ise omuzlarıma binmişti. Bu nedendir ki odaya çıktığımda kıyafetlerimi giyer giymez yatağa geçmiş ve arkam dönük uykuya dalmıştım.

Görmezden gelme rutini sabahleyin de devam etmişti, neden erken kalktığımı bilmemekle ona kahvaltı hazırlamış ve nikâhlandıktan sonra ilk defa evimizde kahvaltı ediyorduk. Bu onun da garibine gitmişti ve çay doldururken ona doğru yanaşmamdan dolayı sürekli yüzüme bakıp durmuştu. Kesinlikle göz göze gelmemeye dikkat ediyor ve evden giderken bile oturmuş televizyonda çizgi film izliyordum.

Sabah sabah yapılacak en iyi şeylerden biri de çizgi film izlemekti. Diğer sırada gelen ise burnu düşse eğilip almayacak Sonat'ı dumura uğratmaktı. O şaşkınlık, sinir ve hayretle karışmış yüz ifadesiyle gidişini izlemek. Gider gitmez de işlere koyuldum. Fakat gün içinde her zamanki temizliği, yemeği yapmak dışında bir uğraşımın olmaması canımı sıkıyordu. Bu yüzden belki evdedir diye Alev'in kapısını çaldım.

Birkaç çalıştan sonra kapı yüzüme açıldığında tebessümüm dudaklarımda dondu. Alev yüzünde acı dolu bir ifadeyle, feri gitmiş gözleriyle ve hâlsiz bedeniyle beni kapıda karşılamıştı karşılamasına ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu gösteriyordu. Şimdiden her yanıma bulaşmaya başlayan endişemle içeriye girdim, kapıyı kapadım, beni beklemeden ilerleyen Alev'in arkasından ümitsizlikle baktım. Düne kıyasla bugün kötü görünüyordu. Oturma odasına geçtiğimizde bıkkın bir ifadeyle kanepeye attı bedenini ve elini kasıklarına götürdü.

Hemen yanında biterek, "Neyin var? Neden böylesin?" diye korku içinde soruverdim.

Yorgun ve kızarık gözlerini açtı, tavana dikti, bedeni mecalsizlik kokuyordu. Onu inceledikçe dünden bugüne yüzünün çöktüğünü iyiden iyiye fark ediyorum. Can sıkan sessizlik uzadıkça ansızın gözleri doluyor, onu gören benim gözlerim de acısı karşısında sessiz kalmıyor. Onun can acısını seyrettikçe kalbimde büyüyen sızı bedenime doğru yayılıyor, beni alt etmeye yetiyordu.

Dünkü o güçlü, meydan okuyan kadına ne olmuştu? Ne olmuştu da onun yerine bu yıkık kadın gelmişti?

Onu böyle görmek istemiyordum. Ne zamandır onun üzüntüsü, mutluluğu beni de etkisi altına almaya başlamıştı fark edememiştim fakat birazdan dinleyeceklerimle bu kadına çoktan gönülden bağlandığımı anlayacaktım.

Burnunu çekti, kızarık, yaşlarla dolu, neredeyse taşmakta olan gözlerini harelerime dikti. Yüzünde birazdan hüngür hüngür ağlayacak o can sıkıntısı varken kendimi iyi hissetmem işten değildi. O henüz söze girmeden anlatacaklarının ağırlığını önden hissetmiş, elini tutmuştum. Titreyen dudaklarını oynatmaya başladığında işittiklerimin canımı bu kadar yakabileceğine ihtimal vermezdim.

TEHLİKELİ MELODİWhere stories live. Discover now