Otuz bir'

6.9K 602 79
                                    

Çatılı kaşlarımla karşımda oturan iki bedeni izlerken Namjoon hyung konuşmaya başlayarak ortamdaki sessizliği dağıttığında bütün ilgim onun üzerinde toplanmıştı.

"Bize fazlasıyla sinirli olduğunu biliyorum. İnan bana ben sana daha çok sinirliyim ikimize"

Sessizce kalmanın şuan bu ortam için daha mantıklı olduğunu düşünerek bir şey söylemediğimde Namjoon hyung konuşmaya devam etti.

"İnsan bazen ne kadar tecrübeli olursa olsun söz konusu sevdikleri olduğunda bazı mantık hatalarını göremiyor. Söz konusu Taehyung olduğu için benimde gözüm başka bir şey görmedi."

Derin bir nefes alıp bakışlarını gözlerimden kaçırıp devam etti konuşmasına ve açıkçası konuşmanın sonu nereye varacak diye merak ediyordum.

"Jin senin iyi bir üniversite mezunu olduğunu ve Taehyung için yeni bir umut olabileceğini söylediğinde şüphe etmeden dosyasının sana verilmesini kabul ettim. Güvendim"

Gözümün önünden ilk zamanlar film şeriti gibi çekerken derin bir nefesi ciğerlerime çektim. Her vazgeçişimde Namjoon hyungun beni desteklemesi ve yapacağıma inandırması bana olan güveni daha dün gibi aklımda tazeliğini korurken ne yazık ki son zamanlarda yaptıkları ve Taehyung'a yaşattıkları her şeyi silip süpürüyordu gözümde

"Senin sandığının aksine Taehyung benim için sıradan bir hasta değil Jungkook. Taehyung benim için çok önemli ve ben senin hakkında öğrendiğim gerçeklerden sonra üzgünüm ama güvenemezdim. Risk taşıyordum Jungkook"

Bakışlarım an be an koyulaşırken konuşmanın nereye gideceğini asıl şimdi daha çok merak ediyordum. Namjoon hyungun sürekli bakışlarını kaçırması ve parmaklarını kıtlatmasından oldukça stresli olduğunu net bir şekilde anlıyabiliyorken onun yanında oturan Jin hyung da pek sakin durmuyordu. Geldiğinde beri yüzündeki pişmanlık hissi yerini korusuda şuan daha farklı bir ifade vardı yüzünde

"Yurt dışında çalıştığın hastanede bir hastan ile olan olayı öğrendikten sonra sana güvenemezdim Jungkook. İnan bana benim yerimde sen olsan sende şüphe eder ve korkardın. Aynı yolda ilerliyordun Jungkook. O hastanda hangi hataları yaptıysan Taehyung'ta da aynı şeyleri yapıyordum"

Nefesim her saniye biraz daha daralırken bunları nereden öğrendiğini dahi düşünecek mantığı kendimde bulamazken kendimi açıklamak adına konuşmaya dahil oldum.

"Ne yaptığımın bilincindeydim. Yaptığım hataları tekrar etmiyordum. Taehyung'a nasıl davrandığımın ve nasıl davranmam gerektiğinin gayet bilincindeydim. Evet zamanında bir hata yaptım ve bu bir insanın dolaylı da olsa hayatına sebep oldu. Ama Taehyung'ta o hataların hiçbirini yapmadım."

Namjoon hyung başını usulca sallayıp

"Buna emin olamazdım. Emin olmadığım bir şeyede izin veremezdim."

Bakışlarımı kucağımdaki ellerime düşürdüm.

"O hasta Taehyung gibi değildi, ona sevgiyle yaklaşmaktan başka çarem yoktu. Onu kazanabilmek için çocukluğuna inmem gerekiyordu ve bunların hepsinden önce sevgisini kazanmam gerekiyordu."

"Sana aşık oldu"

Duyduğum cümle ile kalbimin atış hızı hızlanırken derin bir nefes aldım. Bu gerçeği ne kadar inkar etsemde kabullenmek istemesemde gerçek buydu. Ben istemeden onu kendime aşık etmiş ve ölüm meleği olmuştum.

Aşk çok farklı bir duyguydu. Şefkat gibi değildi, merhamet gibi değildi, sevgi gibi değildi. Baştan sona farklı ve ölümcül bir duyguydu.

"Onu öldüren hastalığı değil sana olan aşkıydı. Ve Tanrı aşkına Taehyung'ta sana aşık olma yolunda ilerken sen ona böylesine duygusal yaklaşırken. Benim sizi ayırmaktan başka çarem yoktu."

Haklı mıydı?

Ama ben ona açıklamıştım, anlatmıştım.

"Aynı şey değildi. Onun hastalığı ve içinde bulunduğu durum çok farklıydı o yalnızca ona gösterilen sevgiye aşık olmuş ve takıntı haline getirmiş birisiydi. Hissettiği duygu aşktan çok öte bir bağımlılıktı. Bir insanın uyuşturucuya bağımlılığı gibi bir şeydi"

Nefesim kesilir gibi olduğunda susarak sakinleşmeye çalıştım. Gözlerim yavaştan dolmaya başlarken gözümün önüne gelen anlar boğazımı bir görünmez el tarafından sıkarken nefes almam gittikçe zorlaşıyordu.

Onun ölü bedeni ve ardında bıraktığı mektubunda beni anlattığı satırlar. Her şey bir bir gözümün önüne gelirken bakışlarımı Namjoon hyunga çevirdim.

"Taehyung şevkatle aşkı ayırt edebilecek bilinçte birisiydi. Onun gibi değildi. Ve bende o toy Jungkook değildim."

"Özür dilerim Tanrı şahidim şuan olsa asla böyle bir şey yapmazdım ama o an en doğru olanın sizi birbirinizden uzaklaştırmak olduğunu düşündüm. Jungkook beni anlıyorsun değil mi? Aynı şeyler olacak sandım, sadece korktum"

Şimdi Namjoon hyungunda gözleri dolmuştu.

"Ben gerçekten Taehyung'un kötülüğünü isteyecek birisi değilim. Ben sadece ikinizinde sağlıklı bir zihinde olduğunu düşünmediğim için yaptım. Ama resmen kendi ellerimle Taehyung'u ölüme attı. Ben çok pişmanım"

Oturduğu yerden kalkıp iki adımda yanıma gelerek önümde diz çöktüğünde şaşkın bakışlarım göz yaşlarının ıslattığı yüzünde dolaşıyordu. Namjoon hyung ağlıyordu ve ben ilk defa onun ağladığını görüyordum.

"Beni affedebilir misin bilmiyorum. Ama lütfen neden bunları yaptığımı anla, kötü bir niyetle yapmadığımı anla lütfen. Ben isteyerek birilerine zarar verecek birisi değilim gerçekten."

Namjoon hyungun hıçkırık sesleri gittikçe artarken ilk defa onun karşısında kendimi bu kadar çaresiz ve ne yapacağını bilemez halde hissediyordum. Bakışlarım Jin hyunga kaydığında onunda gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Taehyung"

Sesim fısıltıdan farksız çıkmazken boğazımı temizleyerek konuşmaya devam ettim.

"Taehyung affederse bende affederim."

Don't Worry  / TkWhere stories live. Discover now