Peşini Bırakmayacağım

326 30 10
                                    

Minho'dan

Sabahki rönesans tablosunun üzerinden 2 saat falan geçmişti. Bugün akşamki etkinlik çekimi dışında tatil günümüzdü. Bir şeyler yapmak istiyordum. Onunla vakit geçirelim istiyordum. Ama onu tek başına nasıl davet edeceğimi bilmiyordum.

Ötekilere baktım. Miskin miskin uzanıyordu hepsi. Kimisi salonda bile değil odasında uyuyordu.

Ben bunları düşünürken Hyunjin mutfağa gitti. Ben de arkasından gittim. Kendine Felix'in brownielerinden ve americano koyuyordu.

Beni görünce gülümsedi:

- Gel hyung sana da koyayım. Felix yine konuşturmuş marifetini

- Hyunjin..

Elindeki işine devam ediyordu. Saçları önüne geldikçe zarifçe kulağının arkasına atıyordu. Çok güzeldi.

- Hm

- Dün ben gelmeden evel Felix'e ne söyledin?

- Ha haha hahaha hiçbir şey... Felix işte bilirsin.

- Hyunjin-shii yalan söyleme ne söyledin?

- Lee know hyung şu ara beni çok rahatsız etmeye başladı dedim

Gözlerim kocaman açılmıştı ve elindeki şeyleri önüme bırakıp hızlıca ve sinirli bir şekilde odaya geçti.

Ben seni rahatsız mı ediyorum Hyunjin?

Ama gece söylediğin o söz... Heyecanlı hallerin... Yanıldım mı ben?

Hyunjin'den

Ben az önce ne yaptım? Ne söyledim? Doğru değildi. Beni rahatsız etmiyorsun Hyung. Rahatsız edemezsin.

Ama günlerdir durmadan üzerime geliyordu ve ben artık onu yanlış anlayıp aramızdaki her şeyi mahvetme ihtimalimden korkmaktan yoruldum. Çok sinirlenmiştim üzerime gelmesine.

Ben ne olacak şimdi diye beklerken Minho içeri girdi. Elleri boştu. Onun için hazırladığım şeyleri almamıştı. Yüzüme bile bakmıyordu.

Tebrikler Hwang Hyunjin aranızdaki her şeyi yine mahvettin!

- Hyung hazırladığım şeyleri almadın mı?

- İştahım kaçtı.

Changbin:
- Mutfakta yenmemiş yiyecek mi varmış bi gidip bakıp geleyim ben.

-Bu kez ben alacağım hyung çünkü canım fena tatlı çekiyor
Diyen Jeongin ışık hızında mutfağa koşmaya başladı.

Onların o hali beni gülümsetse de canım hala çok sıkkındı. Minho hala yüzüme bakmıyordu.

Chan odaya girdi:
- Arkadaşlar akşam sorunsuz bir çekim geçirelim. Şimdi akşama kadar moral depolamanız için sizi öğle yemeğine götürüyorum. Hesaplar benden!

- Lider gibi lider bee, diye atıldı Jisung

- Yaşlı falan ama beton yetmez, diye tamamladı Seungmin

Chan gülerek:
- Tamam bırakın bunları da hazırlanın hadi

Minho:
- Hyung ben gelmesem olmaz mı? Aç değilim.

- Olmaz Minho gelmek zorundasın grup etkinliği bu.

İsteksizce odaya doğru yürümeye başladı Minho. Ne yapacağımı bilmiyordum. Odaya girdiğimizde Minho'ya:

- Hyung, sabah öyle demek istemedim. Felix'e söylediğim de bu değildi zaten.

- Ne dediğinin önemi yok boşver.

Önemi yok muydu gerçekten? Ama ne dediğimi bilseydin de önemi olmaz mıydı?

Güzel bir yemek faslından sonra etkinliğe geçtik. Bizim için diziler sandalyelere oturduk. Ben Minho'nun yanına oturdum. Ama Minho hala yüzüme bile bakmıyordu.

Ne yapacaktım? Bir aralık ben konuşurken gözlerime baktı. Sonra önüne döndü ve ben kimsenin görmeyeceğinden emin olarak bacağına elimi koydum..

Parmaklarımı gezdirirerek hafif hafif okşadım. Minho' nun çene kasları kasıldı. Sinirlendi mi acaba diye düşünüp elimi çektim.

Sonrasında etkinlik bitince yurda geçtik. Hepimiz kendimizi koltuklara bıraktık.

Felix:
- Bi kahve içer misiniz

Seungmin:
- Şuan Van Gölü'nü bile içerim

Jisung:
- Şu çocuk bir kere boş konuşmasa rapi bırakcam

Seungmin:
- Hayatımın sonuna kadar susayım rapi bırak

Jisung:
- En azından boş yapmaması için hayatının sonuna kadar susması gerektiğini biliyor

Odada şimdi herkes oooo yapmaya başlamıştı ve Seungmin zıplıyordu gülerek.

- Kabul ediyorum iyiydin şerefsiz.

- Hep öyleyim

Şimdi Felix içeri kahvelerle gelmişti. İlk Chan Hyung'a verdi. İlk ona verirsin tabi. Bu konuyu da Felix'le bir konuşmam lazım. Şu Minho meselesini bir halledeyim.

Minho demişken, ufak bir sorunumuz vardı. Elimi ayağına koyduğumdan beri Minho bana bakıyordu. Sinirli desem sinirli değil sevecen desem hiç değil garip bir bakış.

Kahveler içilip odalara geçilmeye başlandı. Odaya girdiğimde Minho çoktan odadaydı. Girer girmez üzerime yürüdü.

Ne olduğunu bile anlamadan tüm bedenimi duvarla bütünleştirdi ellerini duvara yasladı ve:

- Bugün ne yapmaya çalışıyordun?

- N-nerede

- Etkinlikte neden bacağımı okşuyordun?

- Kızacağını tahmin etmedim, sadece endişeli görünüyorsun diye seni sakinleştirmek istedim.

- Hepsi bu yani

Şimdi onu itme sırası bendeydi.

- Ne olsun istiyorsun? Ne yapmamı istiyorsun? Senden kaçmaya çalışmaktan kendimden kaçmaya çalışmaktan yoruldum.

- Neden kaçıyorsun Hyunjin? Anlamıyorum şuan, seni bu kadar mı rahatsız ediyorum? Ne yapabilirim senin için? Odamı değiştireyim istersen senin için böylesi daha iyi olacaksa.

- Anlamana yardım edeyim o zaman.

Yaklaştım, sanki aramızda kilometreler vardı ve ben adımımda santimetreler atıyordum. Tam önünde durdum. Şimdi gözleri büyümüş şekilde bana bakıyordu.

- Öyle bakma...

Bunu söyler söylemez dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Yumuşak küçük ve kısa bir öpücüktü. Başımı kaldırıp yüzüne bakmaya cesaret edemediğim için alnımı omzuna yasladım.

O sadece duruyordu. Sanki dakikalardır böyle duruyor gibiydik. Alnımı omzundan kaldırdım ve yüzüne baktım. Gözlerinde yaşlar vardı...

Eveeeet first Kiss geldi. Ve bu bacağına dokunma olayı gerçek bir moment. Huhuuu hyunho 🫣💚

Nasıl buldunuz bölümü 🥹

Sen Başkasın /Hyunho✨Where stories live. Discover now