Bölüm 18: "Daha Sık Yapmalıyız." (m)

1.1K 124 116
                                    


O gece, Hyunjin'in manzarası çok güzeldi.

Gecenin en güzel saatleriydi şimdi Felix. Sarı saçlarına vuran ayın ışığı, denizdeki yakamozlar gibi parlatıyordu Hyunjin'in yatağını. Kırmızı, şişmiş gözleri, masum bir şekilde kapalıydı. Dünyanın kaosundan uzak, bir huzur yatağındaydı. İnsanı evinde gibi hissettiren saf bir sıcaklığı vardı. Gözlerinden uyku damlarken, tüm gardını indirmişti. Savunmasız, tamamen Hyunjin'in vicdanına kalmıştı. Tatlı tebessümü, uyuklarken mırıldandığı ufak sesler, onu karşı konulmaz bir hale sokuyordu. İnsanın uykusunda göremeyeceği kadar güzel bir rüyaydı; uyanıkken hayal edemeyeceği kadar mükemmeldi uykudan şişmiş gözleri.

Hyunjin'in ona karşı koyması imkansızdı. Ne kadar dokunmaya bile kıyamasa da, dokunmakta tereddüt etmekten uzaktı şimdi.

Felix hemen yanında uyurken, elini yavaşça beline sarıp arkasından yaklaşmadan edemedi. Felix'in sırtıyla gövdesi tamamen değdiğinde, Felix mırıldanarak ufak bir uyku sesi çıkarttı.

Uykusu normalde bu kadar hafif miydi, bunu bile bilmiyordu Hyunjin. Ama sorun etmedi, hafifse de hafifti işte. Gözlerini açmadan yattığı yerde kıpırdandı, Hyunjin'in göğsüne sırtını iyice yasladı. Uyanıktı, Hyunjin'den kaçmıyordu.

"Uyandın mı?" Diye sordu Hyunjin, oldukça yumuşak bir sesle arkadan Felix'in kulağına fısıldayarak. "Uyandırmak istememiştim."

"Sorun değil..." Dedi Felix, sırtı hala göğüslerine dayalıyken yavaşça yüzünü Hyunjin'e çevirdi.

Sıcak yaz akşamında, üstlerinde ince bir örtü sermişlerdi. Birbirine değen vücutlarının etkisiyle yatağın içinde mayhoş bir sıcaklık vardı şimdi, ikisinin de tüm kaslarını yumuşatan. Ve öyle rahattı ki birbirine değen tenleri, zamanın durması için tanrıya yalvarmak istiyorlardı.

"Ben çok şanslıymışım." Dedi Felix, aynı sıcaklıkla fısıldayarak. Hyunjin merakla Felix'e bakınca, Felix tatlı bir tebessüm takınarak devam etti. "Her gece böyle uyumak, güzel."

"Güzel mi?"

"Hı-hm. Yalnızlığın nasıl hissettirdiğine dair, hatırladığım pek bir şey yok. Ama yalnız olmamak, iyi hissettiriyor."

Hafızası gitmiş, anılarını unutmuş olabilirdi, ama hislerin unutulmayacağını düşünmüştü Hyunjin. Yanıldığına bu kadar sevindiğini kimse tahmin edemezdi.

Felix nazlı bir kıpırdanışla vücudunu tamamen Hyunjin'e doğru çevirdi, başını onun göğsüne yasladı. Dağ gibi baskın alfanın yanında ufacık kalıyordu ya, Hyunjin onu sıkarak öldürmekten korkuyordu şimdi.

Felix burnunu göğsüne dayadı, Hyunjin'in kokusunu içine çekti. "Kokun... İyi hissettiriyor."

"Kokumu seviyor musun?"

"Seviyor muydum?"

"Geçmiş zamanla konuşmayı bırak Felix." Dedi Hyunjin, Felix'in saçlarını okşamaya başladığı esnada. "Şimdiyi yaşıyorsak, şimdiden bahsedelim. Anıların gitse de, hissettiklerin değişmez, değil mi? Beni sevmiyor olsaydın, yanımda huzurlu hissetmezdin. Huzurlu musun?"

"Gözümü ilk açtığımda, hissettiğim kaybolmuşluk hissi beni çok korkutmuştu. Ama sana karşı bir şeyler hissetmekten fazlası vardı..." Utanarak sesini düşürdü. "...anlarsın ya... Görmekle ya da duymakla değil de... Senin yanında olmak iyi hissettiriyordu en başından beri. Abim ya da Jisung'dan bile pek emin değilim. Ama senin yanında, hiçbir soru işaretim yok. Çok huzurluyum, güvende hissettiriyor. Senin yanındayken, sanki hep böyle hissediyormuşum gibi. Aslında, benim için tam anlamıyla yeni tanımaya başladığım bir yabancısın. Yanında gergin ya da tedirgin olmam gerekiyor. Ama seninle aynı yatakta yatarken bile böyle hissetmiyorum. Bana zarar vermeyeceğini hissediyorum, beni koruduğunu hissediyorum. Kokun tanıdık, nereden olduğunu bilmiyorum. Ama kokunu aldığımda ruhumu bir rahatlık kaplıyor, tüm kalkanlarımı indirip sadece sana teslim olasım geliyor."

The Cliff | Hyunlix [Omegaverse] ✓Where stories live. Discover now