two different choices, two different deaths

27 4 0
                                    

Bir çıkmaza doğru sürükleniyorum... Karşımda bir uçurum. Ne arkama dönebiliyorum ne de ileri gidebiliyorum. Jungkook'da benim için bir çıkmazdan farksız. Ne onu öldürebiliyorum ne de sevebiliyorum.......

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Rose: Çok kötü gözüküyor.

Ölü gibiydi ama değildi. Harap olmuş bir şekilde yatakta hareketsizce yatarken bedenim her zerresinden bıçaklanmış gibi hissettim. Hissetmek kelimesi bile hafif kalır sanki gerçekten de bıçaklanmıştım.

Lisa: Sığınağa götürelim.

Rose ile yatağa yaklaştık ve Jennie'yi iki kolundan tutup kaldırdık. Yürüyemeyecek halde olduğu, kalktığı gibi tökezlemesinden belliydi. Aslında uyanıktı, uyumuyordu.  Ama yürüyecek hali yoktu. Dikkatlice camdan dışarı doğru  çıkardık. İlk Rose aşağı indi sonra Jennie'yi yavaşça çimlerin üzerine bıraktı. Arkadan gelirken bir anlık Jennie'nin tutulduğu odaya son bir kez baktım. 

Aklıma bir şey geldiğinden camdan içeri girdim ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. Birkaç dakika sonra elimdeki kağıt parçası ve kalemle Jungkook'a bir not yazmaya başladım. Az ve öz ancak çok anlam taşıyan ve benim yazdığımı anlayacak bir not yazdım ve yatağın tam ortasına kalemle birlikte bıraktım.

Camdan dışarı doğru çıktığımda Jennie ve Rose'nin beni beklediklerini gördüm. Hemen aşağı atladım ve bir kolundan ben bir kolundan Rose, Jennie'yi arabaya doğru götürmeye başladık. 

Yol boyu konuşmadık sadece Jennie ara sıra isimlerimiz sayıklayarak bir şeyler anlatmaya çalıştı ancak perişan halde olduğu için ne dediğini anlamadık. 

Arabaya geldiğimizde Jennie'yi arkaya yatırdık. Hemen Rose'nin yanına geçtim ve patikadan dışarı çıkmaya başladık. 

2 Saat Sonra 

Otoyola çıkmıştık ve galiba Daegu'ya gidiyorduk. Bir kaç dakika sonra Rose 3 saatlik suskunluğumuzu bozdu.

Rose: Sizi evime götürüyorum. Biliyorsun oradaki güvenlik Kore'deki  en güvenli evler arasında birinci. 

Lalisa: Güvende oluruz ancak Jungkook bizi her şekilde bulur.

Lalisa: Yurtdışına kaçsak bile girdiğimiz delikten bizi çekip çıkarır.

Rose: Neden yıllar sonra onu öldürmek istedin ?

Lalisa: Zamanın geldiğini düşünmüştüm.

Lalisa: Hala da öyle düşünüyorum.

Lalisa: Ölmesi gereken bir insan neden bu dünyada fazlalık olsun ki?

Rose: Onun dünyaca ünlü bir mafya ve seri katil olduğunu biliyorsun değil mi?

Rose: Hatırlatmak istedim de.

Lalisa: O benim gözümde hala eski Jungkook.

Lalisa: Playboy, yakışıklı ancak benim tipim olmayan, tatlı ancak sexy, tipik Jungkook.

Rose: Ondan etkileniyor musun?

Lalisa: Etki kelimesini doğru kullanman gerek.

Lalisa: Hangi konudan bahsettiğine bağlı......

Rose: Aşk anlamında.

Lalisa: Aşk benim için basit bir oyun Rose.

Lalisa: Ama Jungkook bu oyunu oynayacağım son kişi bile değil.

Rose: Etkilenmiyor musun?

Rose: Anlattıklarından sonra bile mi?

Bu cümlenin aklımda bıraktığı etki anlatılamazdı. "Anlattıklarından sonra bile mi"? Bilmiyordum. Hiç bir şeyden emin değildim. Beynim asla ondan hoşlanmamamı söylüyor. Kalbim ise ona bir şans vermemi söylüyordu. Ancak bu olanlardan sonra "bir şans"......... Ben versem bile Jungkook bana verir miydi?

Biz bunca zaman birbirimizin zehri olmuştuk. Belki bu olanlar olmasaydı Jungkook kötü işlere girmeyecekti, benim bir çetem olmayacaktı, ailem yanımda olacaktı belki bir ilişkimiz olacaktı. 

Ancak kaderimizi göremeyiz değil mi?  Kim bilir belki gelecekte birbirimizin panzehiri olabilirdik.

1 saat kadar sonra sonunda Rose'nin oturduğu eve gelmiştik. Şehir içinde bir evdi, villa tarzı ancak çok abartılı olmayan müstakil bir evdi. Rose çok zengin olduğu için gizlilik açısından her ay ev değiştirirdi ancak Daegu'nun bu bölgesindeki evler Kore'nin en güvenli evleri olduğu için bizi buraya getirmişti.

Arabadan indik ve arka koltukta yatan Jennie'yi kollarından tutup götürmeye başladık. Daha doğrusu sürüklemeye. Bir kaç saat kadar önce en azından yürümeye çalışıyordu ve bilinci açıktı ancak şuan bilinci kapalıydı ve kendini uyku moduna almış olmalıydı. 

Ev cidden çok güzeldi. Siyah, beyaz ve gri ağırlıklı ev hem bir modernlik hem bir vintage görüntüsü veriyordu. Ancak o anda  konumuz Jennie olduğu için gözümü Jennie'nin solgun  yüzünden alamıyordum. 

Beni yaralamak için Jennie'ye bile dokunmuştu ancak bedelini ödeyecekti. 

Jennie'yi misafir odalarından birine yatırdık ve salondaki koltuğa yöneldik. Rose bana ve kendisine şarap koymuştu. Bir saat boyunca boş boş sadece duvarı izleyerek şarabı yudumladık.

Aklımda Jungkook'dan başka bir şey yoktu. İstemesem de onu düşünüyordum. 

Duygularım yerinde miydi bilmiyordum çünkü yaşadığım bütün şeylerden sonra duygularım birbirine girmişlerdi. 

Yarım saat sonra Rose'nin yanımda sızdığını gördüm. Benim halim de pek iç açıcı değildi. İçtiğimiz dördüncü şişeydi ve ben hala sarhoş değildim ama artık  gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Kendimi uykuya teslim etmeden önce kendime bir söz verdim.

" Onun fişini bedeli ne olursa olsun keseceğim. O benim sonum olsa bile".........

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bölümü olabildiğince uzun tutmaya çalıştım umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki hafta tatil haftası olduğundan fazla bölüm gelecek. Vote vermeyi unutmayınn.


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
𝒍𝒊𝒔𝒌𝒐𝒐𝒌///////////Chasseur de tueurWhere stories live. Discover now