1×11.B

21 17 0
                                    

Medya: Çöküşte olan bir Daphe :((

~Sana ve Yaşadıklarımıza İhanet Etmiş Olur Muydum~


Hayatım boyunca düşünmediğim bir an olmuyordu. En ufak detaya takılır, onu irdeler ve kendimi yine düşünme alanının içinde bulurdum. Bazen bu beni bunaltıyordu. Çok fazla hem de... Ama sonra da yapım gereğinin olduğunun da farkına varıyordum.

Kara Lord ile olduğumuz an da aynen böyleydi. Söyleyeceğim cümleden önce yine derinlere dalmış ve tahminler yapmaya başlamıştım. Onu tanırsam ve onun da beni tanımasına izin verirsem ne olurdu? Neler değişirdi? Bendeki çoğu şeyi silip yenisini yazabilir miydi? Eskileri unutmama yardımcı olur muydu? Uzun zamandan beri tatmadığım duyguları yeşertebilir miydi? Bana iyi gelir miydi..? Bunların hepsini yapabilir miydi?

İstediği cevabı vererek teslim olduğumda daha düşük bir moral ile evimin yolunu çiseleyen yağmur ile beraber tutmuştum. Kollarımla kendimi sarmıştım. Yüzüm eğik, kafam karışık, kalbim tuhaftı. Ağzımı açacak havada değildim. Kimseyle konuşmak istemeyecek kadar da bulanımdaydım. Çünkü mutlu değildim. Kara Lord ile böyle bir işe kalkışmaktan memnun değildim. Mutlu değildim. Üzgündüm. Boğazımda yumru yapmış çaresizlik vardı; sessizlik kalbimde dehşeti ve fırtınaları koparıyordu. Bunu neden yaptığımdan haberim bile yoktu oysaki.

Belki de başkalarını memnun etmek içindi bu. Onların istediği biri olmak için... Onların mutlulukları için. Ama ben? Ben de onlar gibi miydim?

Şu an yaşadığım tuhaflık bunu olumsuz kılıyordu işte.

Evimin kapısını açtığımda içerideki sıcaklık bedenime vururken ne kadar ıslandığımı anlamıştım. Karşıdaki pencereden dışarısı çok rahat gözüktüğünde ise yağmurun çiselediğini değil sağanak gibi yağdığını fark etmiştim.

İçeri girip kapıyı arkadan kapattığımda içime bir ağlama hissi düşmüştü. Çocuklar gibi ağlayabilirdim şu an. Çünkü 12 yıldan beri aslında hep bu ruh halindeydim. Depresyonda, bulanımda... Ve onca yıl hâlâ nasıl ayaktaydım ona bile şaşırıyordum.

Kıyafetlerimi değiştirmeden kendimi yüzüstü yatağa attığımda gözümden yaşlar sessizce döküldü. Burnumu çektim. Ellerimle gözyaşlarımı sildim. Ama yineliyordu. Başka birine şans vermeye başladıysam Richard'ın bu dünyadan silindiğini anlamam gerekiyordu. Ve sanırım işin acı tarafı, artık bunu anlıyordum.

Yana döndüğümde çaresizce pencereden dolunayı izlemeye başladım. Dilimle kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Özür dilerim. Özür dilerim..." Sıkıntılı, titrek bir nefes aldım. Gözyaşlarım ise aynı şekilde durmadan devam ediyordu.

Yanımda birini hissettim. Buradan biri değildi. Başka bir âlemdendi. Ruhu -biraz- silik şekilde önümde yan yatar şekilde belirdi. Bu Richard'tı... Bana gülümsüyordu. Elini yanağıma getirdi ve nemli tenimin üstünde merhametle gezdirdi. Ağlamamı gördükten sonra yüzü düşmüştü. "Karanlığımın Işığı derinlerde kaybolmuş. Işığını soldurmuşlar..." Yanağımı okşamaya devam ediyordu. Hâlâ ağlayan gözlerle ona bakıyordum. Ben ağladıkça ise o bana daha da üzülerek bakıyordu.

"Gözlerinden ışığın kendisi düşüyor." deyip sildi narinlikle. Gülümsedi, "Sanırım daha iyi ışık yayabilmek için karanlığa ihtiyacın var. Güneşin önünde olmak sana iyi gelmemiş," dediğinde sesli ağlayışlarım o andan itibaren başlamıştı. Karanlık kendisiydi. Işık bendim. Güneş ise Kara Lord... Ona sarıldım. Hıçkırıklarımı onun göğsüne gömdüm.

Soylular 2 : Zaman Döngüleri Where stories live. Discover now