1×12.B

25 17 0
                                    

~Geçmiş Hatıralar~

Gün aydınlandığında duvardaki saate bakıp güneşin henüz yeni yeni doğmaya başladığını anlamıştım. 05.04'tü saat. Yatağımın içinden kalkıp hemen gardırobumun yanına gittim.

Beyaz gömlekli, boynunu siyah fırfırlı bir kumaş saran - orta kısmı bele oturan siyah korseli üstü giydim. Altına da kloş kahverengi ince kumaşlı dizi geçen bir etek giydim. Koyu kahverengi uzun botları giyip aynaya baktığımda bir şeyin eksik olduğunu fark ettim. Uzun- elips, kenarları altın renkleriyle boyanmış aynanın üstünde duran siyah şapkayı alıp giydim. Ve şimdi tam olarak hazır olduğumu anladım.

Erken saatlerde ormanın içine dalmış sırt çantamla dolaşıyordum. Şelalenin önüne geldiğimde bakıp gülümsedim. Kristal gibi parlayan suyun üzerine, dağlarım arkasından yeni gelen güneş ışıkları vardı. Göle doğru akan sular huzur verici bir etkiye sahipti. Bende huzurluydum.

Bir ağacın altına oturup çantamın içinden resim defterimi ve kalemlerimi çıkarttım. Karşımdaki şelaleyi çizerken aklıma geçmiş anılar geliyordu. Burada da anılarım vardı. Elmas ile. Yani Richard ile...

Şelalenin etrafında dolaşıyor ve sihirli ağaçların sakladığı nimetleri buldukça mutlu oluyordum. Burası sebepsizce beni mutlu eden tek yer olabilirdi.

Kucağımda mor elmalarla dönerken küçük bir çocuk gibiydim. Hemen oturup yeme derdindeydim.

Eski yerime geldiğimde elmaları çimlerin üstünde koydum ve birer birer yemeye başladım. Şu mor elmalar evren üzerindeki en tatlı meyveler olabilirdi. Normal elmadan daha farklıydı tadı. Sadece şekil benzerliği vardı. İçindeki sarılık (veya beyazlık) bile benzemiyordu. Isırdıktan sonra lila renginde içini sunuyordu.

Sonuncu elmayı yediğimde başımı arkaya yaslayıp şelaleyi izlemeye devam ettim. Kolumdaki saatten baktığımda saat daha yediye yeni geliyordu. Huzurla oturduğum yerde yayılırken birinin adım seslerini duymamla hemen dik konuma geldim. Ardından kendini göstermesiyle bunun Dominic olduğunu fark ettim. "Lor- yani Dominic! Burada ne işin var?"

Gülümsedi, "Dolaşmak için geziniyordum öylesine. Sonra seni gördüm. Asıl senin burada ne işin var?"

"Bazen buraya geliyorum. Huzur bulduğum yerlerden biri..."

"Güzel seçim," diyerek gülümsedi.

Dominic ile bir süre konuşmaya dalmıştık. Konu üzerine konu atlamıştık sürekli. Sohbetimizin akış hızı beni şaşırtırken bir yandan da onunla nasıl bu kadar iyi anlaşabiliyordum hâlâ anlamakta zorluk çekiyordum. Belki de fazla önyargılı biriydim.

Dominic konuşmaya devam ederken şelalenin olduğu tarafta bir şey gözüme çarpmıştı. Ve bu... Kaşlarımın çatışmasına yol açmıştı. Dominic bu halimi fark ettiğinde "Daphe... Bir sorun mu var?" diyerek sordu. Bense onun sorusunu cevaplamadan kalkıp şelalenin olduğu yöne doğru hızla koşmaya başladım.

Yine onlardı! Yine o lanet ruh ışıklarını görmüştüm. Bu ışıklar asla yakamı salmıyordu. Sanki göstermek istedikleri bir şey vardı.

Koşarken o gün neler gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Hepsini teker teker hatırladığımda resmin tam olarak sadece köşesini gördüğümü anladım. Ruh ışıkları da sürekli bu yüzden ortaya çıkıyordu. Bir resmi tam olarak göstermek için... Ama bu ne olabilir diye düşündüm? Neden? Geçmiş yine bizden neyi saklıyordu? Bitti derken yine mi başlıyorduk?

Şelalenin oraya vardığımda ruh ışığı kayboldu. Etrafıma baktığımda hiçbir yerde yoktu. Öfkelenen sesimle boşluğa bağırdım. "Kendini göster aptal ışık!" dediğimde sessizlik öylece süzülmeye devam etti. Bu ıssızlığı bozansa yaprakların ezilme sesi oldu. Arkama dönüp baktığımda Dominic'in arkamdan beni takip ettiğini anladım.

Soylular 2 : Zaman Döngüleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin