1-Amerika'da bir gün

229 18 15
                                    

Başlayım bakalım ;)

2 yıl sonra Amerika'da

(Seungmin'den)

Minho ve kardeşlerimden ayrılmamın üstünden iki yıl geçmişti. Koskoca iki yıl. Buraya geldikten bir ay sonra ünlü bir basketbol takımından istek almıştım ve durmadan direkt kabul etmiştim. Her maçta, sanki karşımda Minho varmış gibi hissediyordum ve bu sadece maçlarda değil, dışarıya çıktığım zamanlarda da oluyordu. Karşımdan o geliyormuş gibi hissediyordum. Otobüste sanki onu görmüşüm gibi oluyordum. Çoğu yerde oluyordu.

Amerika da kendime bir ev tutmuştum. 2+1 evde bir köpeğimle birlikte yaşıyordum. Zaten düzgün olan ingilizcem, buraya gelince daha da güzelleşmişti. Fazla arkadaşım yoktu. Sadece iki kişi vardı. Başka kimseyle anlaşamamıştım. Ya da anlaşmak istememiştim.

İçimde hâla Minho'nun acısı vardı. Hala onu özlüyordum. Bi keresinde geri dönmek istemiştim ama yapamamıştım. Çocuklarla hala konuşuyorduk ama onunla sadece iki kere konuşmuştuk. Bir daha ne o aramıştı ne de ben.

Yarım saatlik yürümenin ardında sonunda eve gelebilmiştim. Kulaklığımı boynuma astım ve cebimden anahtarları çıkarttım. Dudley anahtar sesini duyar duymaz kapıya patilerini sürtlemeye başlamıştı.

Kapıyı açtığım gibi üstüme atladı. Yüzüme sahte bir gülümseme takıldım ve vücudumu gülüşüm kadar sahte bir enerji ile doldurdum. O anlıyordu. Üzgün olduğumda, sinirli olduğumda. Ağladığımda bile anlıyordu. Tombul olduğu için ona bu ismi vermiştim. Golden türündeydi. Çoğu insandan daha iyi arkadaştı. Şişko durduğu için ona bu ismi vermiştim. Neyse, bu kadar Dudley'i övmek yeter.

"Oğlum! Nasılsın?"
Neşeli sesime karşılık uludu. Spor çantamı çıkarttım ve yüzünü okşamaya devam ettim. Daha sonrasında mama kabına mama doldurdum ve odama gittim.
Maç antrenmanları çok yormuştu bugün. Fazladan iş almıştım.

Üstümdeki terli kıyafetleri ve iç çamaşırlarımı çıkartıp banyoya gittim. Serinletici bir duş aldıktan sonra bornozumu giyip geri çıktım. Çıktığımda telefonum çalıyordu. Arayan Dino'ydu, iki arkadaşımdan bir tanesi.

"Alo? Bro naber?"
"İyidir Dino senden naber?"
Derin bir nefes verdi ve konuştu.
"Aaah ah nasıl oluyum ki! Benim sarışın ayrıldı benden."
"Niye?" Hiç şaşırmadım.
"Az kıyak hareketler yapıyım dedim, top potadan sekip suratına geldi. Beni topla kovaladı."
Yüzümde bi sırıtış olmuştu.
"Olsun, bozma moralini. Gel istersen bana. Zaten Beomgyu' da gelicek. Otururuz birlikte."
Bir süre durdu ve daha sonrasında cevap verdi.
"Sen bize gel. Dünde sende toplanmıştık."
"Benim yürümeye mecalim yok. Hem nolcak. Hadi, bekliyorum."
"Bay."

Telefonu kapattım ve yatağın üstüne attım. Yorgun bedenimi de yatağın üstüne attığında Dünya'nın var olduğunu anımsadım.
Çok kısa süreli rahatlıktan sonra tekrardan ayağa kalktım ve altıma mavi bir şort, üstüme de onun rengine benzer renkte oversize bir tişört giyip odadan çıktım.

Koltuğa oturduğumda Dudley'de yüzünü yalayarak içeriye girmişti. Hemen yanıma zıpladı ve tek patisini üstüme atıp kafasını belime koydu.
On beş dakika sonra kapı çalındı.

Kalkıp kapıya baktım. Beomgyu nefes nefese karşımda duruyordu.
"Noldu!?"
"Nolcak," içeri girdi ve kapıyı kapatırken devam etti.
"Köpek kovaladı. Valla kafam kadarlardı."

Kısa bi' kahkaha attıktan sonra salona yöneldim.
"Acaba kafanın hangi boyutta olduğunu düşünüyosun?"
Omuz silkti ve ortada duran masanın üstündeki tabaktan bi tane elma alıp koltuğa uzandı.
Yüzünü tekrardan bana döndü.
"Dudley yok m-" o lafını bitiremeden Dudley koşarak yanına gelmişti.

Stay Away2/2MinWhere stories live. Discover now