4-Hastahane

90 12 4
                                    

Odaya girdiğimizde görüntü yeterince iç acıtıcıydı.

Jeongin yerde burnundan kan akar şekilde yatıyordu ve bilincinin olmadığı kayan gözlerinden belliydi. Yanına eğildim ve bildiğim kadarıyla ilk yardım yapmak istedim.

Omuzlarından dürterek seslendim.
"Jeongin, Jeongin iyi misin?"
Cevap yoktu. "Ambulansı arayın, çabuk!" Ağzının içinin boş olduğu gördükten sonra
Baş boyun pozisyonu verdim ve nefesini dinledim. Çok şükür ki nefes alıyordu. Hızlı bir şekilde koma poziyonu verdim.

Changbin'e döndüğümde yüzünde dehşet bir ifade vardı. Anlaşılan Jeongin onun yanında yere yığılmıştı. Jeongin'in yanına eğildiğim yerden kalktım ve Changbin'in omzuna elimi koydum.

"Üzülme Changbin, birazdan gelir doktorlar."
"Ç-çok korktum Seungmin. Bir anda yere yığıldı, burnundan kan akıyordu."
Omzunu patpatladım.
"Merak etme, iyi olucak."

5-10 dakika sonra ambulans gelmişti. Jeongin hala koma pozisyonunda baygın yatıyordu.
Onu sedyeye alırken doktor bize soru sormaya başlamıştı.

"Bayıldığında yanında biri var mıydı?"
Changbin el kaldırdı. "Ben vardım."
"Nasıl bayıldı?"
"Anlamadımki. Bir anda yere yığıldı. 'Noldu' dememe kalmadan burnunun kanadığı fark ettim. Bilinci girmişti."

Doktor kafasını salladı.
"Koma pozisyonunu kim verdi?"
Elimi kaldırdım.
"Çok doğru bir hareketti, tebrik ederim."
İçinde hiç mutluluk olmasa da tebessüm ettim.

"Beyin kanaması olma ihtimali yüksek. Hastaneye bizimle birlikte bir kişi gelmeli ambulansta. Diğerleri de arkadan gelebilir."
Açıklamalarını yaptıktan sonra Chan'a baktım aynı Felix ve Jisung'un da yaptığı gibi. En doğrusu onun gitmesi olurdu.

"Sen git Chan, biz arkadan geliriz."
Kafa salladı. Onunda suratı hiç güzel görünmüyordu. Ambulans gelene kadar Jeongin'i kucaklayıp götürmek istemişti. Beklemek istememesini anlıyordum ama en doğrusu doktorların götürmesiydi. En ufak bi dikkatsiz hareket, Jeongin'i son görmemize neden olabilirdi.

###

Hastaneye gelmemizin üstünden bir saat geçmişti. Jeongin'in tahmin edilenin aksine beyin kanaması geçirmediği. Düşmenin etkisiyle burnun kanadığı öğrenilmişti. Neden bayıldığınında şekerle ilişkisi vardı. Şeker hastası değildi, sadece vücudunda sabahki yaptığı sporda aldığı takviyelerin yan etkisi görülüyordu.

Şimdi Jeongin odada, kolunda serumla uyurken, biz yedi kişi dışarıda bekliyorduk. Kimimiz yere çökmüş kara kara düşünüp, olayı atlatmaya çalışıyordu. Kimimiz de ayakta durmuş Jeongin'in daha kötü bir durumda olmadığı için mutlu oluyordu. Ben ayakta olanlardandım.

Beyaz ışık ve fayanslı hastanenin koridorundaki ölüm sessizliğini Changbin bozmuştu.
"Çok korktum, çok kötüydü."
Yere çökmüş kara kara düşünüyordu.
Gözlerindeki korku görülmeyecek gibi değildi. Yanına gittim ve duvara yaslanıp yere oturdum.

Omzuna elimi koydum.
"Merak etme Changbin, senin bir suçun yok."
Kafasını olumsuz anlamda salladı.
Gözlerinde yaşlar vardı.
"Hayır Seungmin, benim suçumdu. O takviyeleri almasını ben söylemiştim. Ne kadar alıcağını söylemiştim."

Yorum yapamadım. Tek yaptığım şey ona sarılmak oldu. Lee Know bize uzaktan bakıyordu. O da çoğumuz gibi dehşet haldeydi. Chan'ın yanında oturuyordu.

Eğer şuanda burda olmasaydık acaba ne olacaktı? Büyük ihtimalle eski günlerdeki gibi birbirimize giricektik. O 'ben haklıyım' dicekti , ben de 'ben haklıyım' dicektim. Yine bi nasihat yağmuru Chan'dan.

O günleri düşününce yüzümde bi tebessüm oluşmuştu. Güzel zamanlardı. Onunla kavga etmek gerçekten çok güzelmiş, ben bunu anlamıştım. İki yıl bana çok şey hatırlatmıştı.

###

Eve geri geldiğimizde saat hayli geç olmuştu. Yol boyunca Changbin Jeongin'den özür dilemiş, bir kere olsun yanından ayrılmamıştı.

Chan elindeki anahtarı masanın üstüne bıraktı ve konuştu.
"Hadi bakalım. Artık yatma zamanı. Çok yorulduk bugün hepimiz yarın bi de işe gidicez, iyi geceler."

Herkes Chan'nın dediği gibi odalara dağılmıştı. Chan'la aynı odayı paylaştığımız için birlikte yukarı çıkmıştık. Odaya girdiğimizde kendimi yatağa attım. Sırtım ağrıyordu.

"Çok korktum."
"Bende. Onun o durumu."
Bir süre duvara baktı ve sonra kafasını salladı.
"Çok, çok kötüydü."
Doğruldum ve oturur pozisyona geldim.

Tekrardan konuşmuştu.
"Siz ne konuştunuz Minho'yla?"
Kaşlarım çatılmıştı.
"Sen nerden biliyorsun?"
"Ben hepinizin uyuduğundan emin olmadan yatmam. Senin aşağıda Jisung'la oturduğunu biliyordum. Odaları gezerken Minho'nun da olmadığını fark ettim."

Kafamı salladım.
"Bişey konuşmadık. Hatta tam kendimizi savunmaya geçicekken Jeongin düştü."
Derin bir nefes verdi.
"Hala birbirinizi seviyorsunuz."

Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bilemiyorum. Duygularım salata gibi. Sinirliyim hemde çok ama tedirginimde. Gözleri gözlerime deydiği zaman... Çok farklı hissediyorum."

"Senin duyguların karışık, ama Minho'nunkiler net, belli."
Kaşlarımı çattım.
"Neymiş?"
"Orasını söylemem. Zamanı gelince Minho anlatır. Seviyor, sevmiyor diyemem."
"Ama Chan-."

Lafımı kesip yanıma geldi.
"Hadi artık yat. Yeterince konuştuk."
Kafamı salladım. Karşı gelemezdim ama çokta merak ediyordum.

Gece lamabasını açtı ve ışığı kapattı.
O da uzandığında ev sessiz olmuştu. Tek ses duvar saatinin tıkırtısıydı ve...

"Ayyyy!"
Ayağa fırladığımda bana bakmıştı.
"Noldu?"
"Dudley! Hala kapalı duruyor."
Banyonun olduğu yere koştum ve kapıyı açtım.

Dudley kenarda oturuyordu.
"Dudley, oğlum."
Sesimi duyduğunda inleyerek kapıya geldi. Anlaşılan korkmuştu. Sırtını okşadım ve odaya götürdüm.

Ben yattığımda yanıma çıkmıştı.
Kafasını okşayarak rahatlatmaya çalıştım. Kısa bir süre sonra uyumuştu...

______

Eveet bu bölümde bitti.

Nasıl buldunuz?

Minho'nun gözünden yazmak çok zor geldi nedense

Devamını büyük ihtimalle 3. Kişiden yazarım çünkü artık aynı evdeler, daha kolay olur

Neyse, bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🌒

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın

Stay Away2/2MinWhere stories live. Discover now