Bölüm 23

811 270 100
                                    

Fransa tatilinin üzerinden üç hafta geçmiş olmasına rağmen Ercüment, Duru'dan bir cevap alamamıştı. Hayatları eski düzeninde devam ediyordu. Tek fark arada ufak flörtleşmeler yaşıyorlardı. Kaçamak bir bakış, gizli göz kırpmalar gibi ufak heyecanların ilerisine gitmemişlerdi. Oysaki aralarındaki çekimle büyük heyecanlar yaşadıkları bir tatil geçirmişlerdi. O heyecana tekrar kavuşmak isteyen Ercüment'in günler geçtikçe sabrı tükeniyordu.

Akşam için özel bir randevu planlayan Ercüment'i baltalayan telefon Duru'ya geldi. Ofis kapısının önünde telefonunu cevaplayan Duru "Geldin mi? Çok özledim seni!" diye feryat etti. Ercüment tüm dikkatiyle konuşmayı dinlemeye başladı. Tek anladığı Duru'yu heyecanlandıran birinin gelmiş olması ve plan yapmalarıydı. Kim olduğunu deli gibi merak etti. Konuşmayı bitirip odaya giren Duru'nun yüzünde adeta güller açıyordu.

"Ercüment Bey, bugün biraz erken çıkabilir miyim?"

"Nedenini öğrenebilir miyim?"

"Özcan'la buluşacağım"

Özcan? Tepeden inme gelen bu adam da kimdi? Ercüment bedeninin gerildiğini hissetti. Özcan'ın kim olduğundan çok Duru'yu heyecanlandırması sinirini bozmuştu. Kıskançlık kanına karışmış, hızla kalbinden pompalanıp vücuduna yayılmaya başladı. Sakin görünmek için ciddi çaba harcıyordu.

"Özel biri galiba"

"Evet, benim için çok özel"

"Sizi tutmayayım o zaman Duru Hanım, yerinizde duramıyorsunuz"

Duru tatlı bir gülümsemeyle "Görüşürüz" diyerek çıktı. Bu defa o tatlı gülümsemeden etkilenmedi çünkü kendine değil, aldığı izne gülümsediğini biliyordu. Elindeki kalemi masaya fırlatıp arkasına yaslandı. Adamı merak ediyordu. Normalde tüm ayrıntıları veren Duru, sadece özel olduğunu söylemişti. Özellikle mi gizledi diye düşünmeye başladı. Bilmediği bir rakibi olabilir miydi? Olabilirdi. Duru dikkat çeken bir kadındı. Kendisinden başka ona yaklaşan, talepkâr adamlar olabilirdi. Elleriyle yüzünü kapayarak aklından geçen kötü düşünceleri savurmak istedi. Duru asla ikili oynayan bir kadı olamazdı. Çetrefilli aşk oyunları yapacak kişiliğe sahip değildi ama sonuçta o bir kadındı. Kendi için en doğru tercihi yapmak isteyebilirdi. Üç haftalık bekleyiş Ercüment'i ciddi anlamda yıpratmaya başlamıştı. Geç kalmayıp sabahtan plan yapmış olsaydı şu an o adamla değil, kendisiyle yemekte olabilirdi.

"Kim lan bu Özcan?" diyerek ayağa fırladı. Sesi yüksek çıkınca Tarık başını içeri uzattı.

"Cüneyt nerede?"

"Balın ve Ela'yı almaya gitti. Bir sorun mu var?"

"Hayır yok. Aslında var"

Tarık ne söyleyeceğini bilmeyerek dümdüz adama baktı. Ercüment saçmaladığının farkındaydı fakat ne duygularına ne de düşüncelerine engel olamıyordu. Avuç içlerini şakaklarına yaslayıp derin nefesler aldı. Bu gece kolay geçmeyecekti. Hızlı adımlarla kapıya ilerleyip "Eve gidelim Tarık" dedi. Aslında canı eve de gitmek istemiyordu. Bulunduğu hiçbir ortama sığamayacak kadar gerilmişti.

Tarık evin kapısına kadar ona eşlik etti. Ercüment'in ne sıkıntısı olduğunu anlamamış olsa da yardımcı olabilecek ufak bir detay arıyordu.

"Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"

"Yok Tarık. Sağ ol. Git Neva'ya sıkıca sarıl ve benden selam söyle"

"Tamam" diyen adam aklı arkada kalarak gitti. Ercüment önce duş aldı sonra canı yemek yemek istemeyince tost yapıp açlığını bastırdı. Pencerenin önünde birkaç volta attıktan sonra zamanın bu şekilde geçmeyeceğini anladı. Aklını oyalarsa belki saçma düşüncelerden, kuruntulardan kurtulabilirdi. Kıskançlık kesinlikle zehirli bir duyguydu. Hatta en sevdiklerini öldürecek kadar zehirli. Aklına Jülide gelince bin türlü bela okudu. Şimdi Janset olsaydı, arkadaşını arayıp ona ne yapacağını sorar, önce azar işitir sonra da yumuşacık tonlamasıyla akıl verirdi. Sıkıntı böyleydi... İçe işledi mi insanın aklına hiç güzellikler gelmiyordu. Yine çalışmaya sığındı. Bildiği en iyi yoldan gitmek.

GÜVENLİK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin