11

7 4 1
                                    


Elindeki bal kabağını incelemekten neredeyse anatomisini çıkartacak hale gelmiştim. Sıradan bir bal kabağıydı. Onu korkunç yapan şey içindeki nottan başka bir şey değildi. Son aldığım bal kabağından sonra bir daha not almamıştım. Beni ne kadar ürkütse de aslında birer ipucuydular. Salonda oturmuş bir filozof edasıyla bal kabağına bakarken, annemle babamın kendi aralarında tartışma seslerini duydum. Net gelmeyenleri konuşmaları, yüksek sesleriyle birbirine giriyordu. Oturuşumu düzeltip bacaklarımı kendimi doğru çektim ve sessizce beklemeye başladım. Şu an yaşadıklarım bana küçüklüğümü anımsatmıştı. Aynı pozisyonda dururdum ve tartışmalarını bitmesi için dua ederdim. Tartışmaları kesildiğinde ise benim sayemde olmuş gibi mutlu olurdum.

Fakat şu an olanlar için sadece kendime dua edebilirdim. Çünkü insan ancak bazı şeyleri büyüdüğü zaman anlayabiliyordu.

Yukarı katta gelen tekerlek sesleriyle merakım gittikçe arttı. Merdivenin başında babamı görmemle birlikte duraksadım. O valizini almış sinirli bir şekilde merdivenden inmeye çalışıyordu. Elimdeki bal kabağını bir kenara bırakıp salonun kapı pervazına gittim ve usulca yaslandım.

"Lanet olası valiz!" dedi babam tıslarcasına.

Bense orada sessizce durmuş, cansız bir valize boğuşmasını izliyordum. Yüzü kızarmış ve azıcık terlemişti. Her zaman olduğu gibi takım elbisesi üzerindeydi ve saçları özenle taranmıştı. Bulunduğum yere kadar gelen tıraş losyonu kokusu, hala küçüklüğümdeki kokuyla aynıydı. Büyük mücadeleler sonunda indirdiği valize gururlu baktı. Ne de olsa o indirmişti ya...

Benim o halimi görünce o yüzündeki kızarıklık biraz kaybolur gibi oldu ama hep fark edilir gibi değildi.

"Evelyn. Ben gidiyorum."

"Açıklamana gerek yok, bunu zaten görebiliyorum."

"Saygısızlık etme."

Birisini bana neyi yapıp neyi yapmayacağımı söylediği zaman fazlasıyla sinirleniyordum. Kendi hayatlarında istikrar sağlayamamış, daha kendi kararlarını verememiş insanların kalkıp başkalarına akıl vermeleri hayatım boyunca en nefret şey olmuştu. Ancak o akşam babama cevap vermedim.

"Annenle sen para çok sevdiğiniz için bir miras konusunda orta yolu dahi bulamıyoruz."

"Konun benimle ne alakası var?"

Babam bir şey demedi. Amacı sadece suçlamak, karşı tarafa alamadığı sorumlulukları devretmekti. Kısaca yaptığı en iyi şeyi yapıyordu: Kaçıyordu.

Lacivert kravatını düzeltip, dağılan saçlarını geri doğru yatırdı. Bana bakmıyordu bile.

"Görüşecek miyiz?" dedi usulca, çekinerek ama aynı zamanda fazlasıyla meraklı bir şekilde.

"Bizim görüşeceğimiz tek konu para olur," dedi acımasızca. "Onun dışında görüşmenin lafı bile olamaz."

Bu söz beni çok kötü yaraladı. Sanki iğneler derimin her santimine hızlı bir şekilde batırılmıştı. Tırnaklarımı avuçlarımın içine batırdım ve yıkıldığımı göstermemeye çalıştım. Karşımda duran kişiye zayıflığımı göstermeye hiç niyetim yoktu. Fakat içimdeki zehir kaynarken, güçlü durmak benim için gittikçe zorlaşıyordu.

"Sorumsuz..." dedim kısık sesle ama babam dediğimi duymuştu.

"Ne dedin sen?" Daha fazla içimde birikenleri saklayamazdım. Onun da en az benim kadar acı çekmesini istiyordum.

"Sorumsuzun tekisin. Geçmişte nasıl sorumluluk almaktan kaçtıysan yine aynısını yapıyorsun. Azıcık adam ol ve sorumluluk almayı bil!"

Bu dediklerime ben bile inanamazken babamın öfkeden yüzünün kıpkırmızı oluşuna şahit oldum. Dediklerimde zerre pişman değildim ama belki doğru zaman değildi...

Bal Kabağı KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin