13

2 4 3
                                    


"Birlikte sahip olduğumuz son anılar, kafamın içindeki sis bulutuna karıştı ve uzaklaşarak kayboldu."


Miles evden gittikten sonra kafamın içi kazan gibi olmuştu. İçten içe onunla eskisi gibi olup bu işin altından kalkmak istiyordum ama Whitney aklıma geldikçe, tüm bu düşünceler bir anda silip gidiyordu. Whitney nereden çıkıp gelmişti ki hayatımıza? O yokken gayet iyi bir şekilde arkadaşlığımız devam ediyordu.

Son kez Miles'la buluşmak için sessizce merdivenlerden indim. Annem yine televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Fazla ses çıkartmamak için parmak uçlarında yürüdüm ve dış kapıyı temkinli bir şekilde açtım. Miles kendi evlerinin önünde oturmuş beni bekliyordu. Elinde yine sigarası vardı. Düşünceli bir hali vardı. Onun yanına gidip eskisi gibi dalga geçmek istedim ama içimdeki bir şey beni tuttu ve o düşünceden uzaklaştırdı.

Onun yanına gidip sadece yanında dikildim.

"Bir an önce işimizi halledelim." Dedim soğuk bir şekilde. Bana kısa bir bakış atıp sigarasını söndürdü ve ayağa kalkıp yürümeye başladı. Kısa süre önce aldıkları arabalarına doğru gidince şaşırdım.

"Ehliyeti aldın mı?" dedim fakat soruma anında cevap vermedi. Arabaya bindikten sonra bana yine kısa bir bakış attı.

"Evden çıkmadığın dönemde almıştım." Dedi ve arabayı çalıştırdı. Bana karşı soğukluğunu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Yanına oturup emniyet kemerini taktım ve arkama yaslandım. Hızla evlerimizin olduğu mahalleden uzaklaşıp yerel polis merkezinin olduğu yere doğru yola koyulduk. Etraf karanlık ve sessizdi. Aynı şu an bizim durumumuz gibi. İkimizden de çıt çıkmıyordu sadece arabanın motor sesini duyuyorduk.

Ona üzgünüm demek isterdim ama her şey için geç olduğunu düşünüyordum. Başımı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Miles'la aramızın bu türden açılacağını düşünmemiştim. Oysa belki de aramızdaki bu gerilim bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak kadar önemsizdi. Peki o halde neden bu kadar kafama takmıştım ki?

Camıma yansıyan görüntüsünden ona baktım. Her zaman olduğu gibi kaşları çatık, dik ve ciddi duruşu üstündeydi. Bu zamana kadar öğrendiğim başka bir şey ise eğer Miles bu şekilde duruyorsa, aklında kırk tane tilkinin dolaşırdı. Neyi bu kadar düşündüğünü asla anlamazdım ama dikkatini bir şeye yoğunlaştırdığı zaman bulunduğu ortamdan kopuyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra yerel polis merkezinin yaklaşık bir kilometre kadar gerisine park etmişti. Dikkatlice bana döndü. "Sakın içeride de başına buyruk davranma olur mu?"

Eski Miles geri dönmüştü.

"Benden habersiz iş çevirmezsen, başıma buyruk davranmak zorunda kalmam."

O anda gözlerimin içine öyle bir ciddiyetle baktı ki, dediklerim için neredeyse pişman olacaktım. Onun bu bakışına karşı hiçbir şey demeden hızla arabadan indim. Miles arabadan indiği gibi araba bagajından iki tane el feneri ve fotoğraf makinesi çıkardı. El fenerlerinin İkisini de kontrol ettikten sonra tekini bana uzattı.

Beraber merkezin arka otoparkına doğru gittik. Tam da Miles'ı dediği gibi kameralar çalışmıyordu. Rahat bir nefes alıp hızla arka kapıdan girdik.

"Miles," diyerek fısıldadım. Arka otoparkın kameralarının çalışmaması içeridekilerinde çalışmayacağı anlamına gelmiyordu ki. Bu düşünce soğuk terler atmama sebep oldu. "İçerideki kameralar ne olacak?"

Yanıma gelip duyabileceğim şekilde fısıldadı. "Korkma, bizi sorguya aldıkları zaman seni beklerken, kamera odasının kapısı bir anlığına açıldı. Bulunduğumuz nokta kör noktada."

Bal Kabağı KatiliWhere stories live. Discover now