sekiz

14.9K 472 35
                                    

"Sesin kötü geliyor," telefonu kulağıma daha çok yaslarken kafamı arkamda kalan evin duvarına sıkıca bastırdım ve gökyüzünü seyre daldım. Saatler önce kararmaya son vermişti. Zamanla gökyüzünde değişen tek şey dolunaydı. O da artık kaybolmak üzereydi. "O adam sana ters bir şey mi söyledi?"

Babamın endişeli sesine karşın tebessüm ettim. 

"Dedem bana ne söyleyebilir baba?" dedim, kendimden emin bir edayla, "Ayrıca adamın trilyon tane işi var. Koskoca dekandan bahsediyoruz. Sandığının aksine beni gözü bile görmüyor, ben de zaten gözünün görmeyeceği yerlerde takılıyorum."

Bugün hasta kaçırıp odasına götürmem dışında pek bir iletişimimiz yoktu. Ha birde az kalsın bana uzaklaştırma verecekti, o kadar. Dedem yani annemin babası sevmezdi babamla beni. Ona göre annemin hayatındaki yegane pürüzlerdik.

Babam annemi kaçırarak -birlikte kaçmışlardı ama dedemin nezdinde bunun bir önemi yoktu- ona büyük bir zarar vermişti. Annemin hayatını bitirmişti. Yıllar sonra boşansalar da dedem ilişkilerinden doğan beni hâlâ sindiremiyordu.

Okulda gördükçe de kravatını bollaştırıyordu.

Ben neyse de babam bu duruma üzülüyordu. Arada olmasa kesinlikle dedemin odasını basıp onu kızılcık sopasıyla evire çevire döverdim. Ne çok üzmüştü babamı. Hatırladıklarımla kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

Akabinde "Baba," dedim. Doğrulduğum için gözüme kedi taşıma çantasındaki horoz çarptı. Bütün ciddiyetim giderken "Ben şimdi kapatsam olur mu? Arkadaşım gelmek üzeredir." dedim.

"Arkadaşın geldiğinde kapatırsın." dese de "Babacığım," diye nazlandığımda daha fazla zorlamadı. 

"Görüşürüz bir tanem." 

"Görüşürüz babam."

"Orada rahat edemezsen saat kaç olursa olsun beni ara."

Gülerek "Ararım adamım," dediğimde gülüşü kulaklarıma doldu. "Seni seviyorum Hera."

"Seni seviyorum baba." zor bela telefonu kapatabildiğimizde uzun süre sırıtmayı durduramadım. Bu adam harika bir adamdı ve benim babamdı. Telefonu çantama, çantamı kucağıma koyup bacaklarımı kendime çektim. Başımı dizlerime yasladığım sırada babamı unutmaya ve Behzat hocaya odaklanmaya çalıştım. Bir saati geçkin süredir buradaydım ama ne var ki o yoktu.

Pekala, randevulaşmadığımız bir gerçekti. 

Ama yine de hasta bir adama göre bu saate kadar dışarıda kalması rahatsız olmama neden oldu. O sabah akşam alem yaparken ben onun yüzünden bütün gün Neslihan hocayı çekiyordum. "Lanet adam," diye homurdandığım esnada aklıma son yaşananlar geldi. Beni bilip bilmeden dedemin elinden kurtarmıştı.

Minnet borçluydum.

Başımı horozuma doğru çevirip dudaklarıma içten bir gülümseme yerleştirdim. Minnetimin nişanesi bir horozdu. Onu birlikte kesip dikecek bir daha kesip bir daha dikecektik. Behzat hocanın elinin titremesi geçene kadar aynı işlemi yapacaktık. 

"Tabii gelirse," derken iç çektim. Hastanede onca olay yaşamama rağmen bugün eve geçip kısa bir duş aldıktan sonra horoz alıp burada bitmiştim.

Her açıdan bütün zamanımı ve duygularımı bu işe yoğunlaştırmak adına babama arkadaşımda kalacağımı söylemiştim. Gerekirse sabaha kadar bu evden çıkmayacak o horozu bu hocaya diktirecektim.

Ne kadar daha horozu izledim bilmiyorum. Bir süreden sonra burnum kaşındı, esnedim ve gözlerim usulca kapadım. Mayıs ayında olduğumuz için gündüzleri güneşli bir havayla geçse de şu an çıplak bacaklarıma serin bir rüzgar çarpıyordu. Ürpermeme neden olup beni üşütmüyordu. Bu yüzden mini eteğimi çekiştirmektense anın verdiği huzura kendimi bıraktım.

BEHZAT'IN HERASIМесто, где живут истории. Откройте их для себя