yirmi dört

11.5K 428 22
                                    

"Ben gidiyorum."

Kendimi bildim bileli insan fizyolojisine merakım vardı. Ortaokulda en sevdiğim ders fen bilimleriydi lisede ise biyoloji. İnsan vücudunun işleyişi beni benden alan yegane olaydı. Tabii bu merakımın yanı sıra diğer konulardan eksik kalmamak adına çok roman okumuştum. Bir nevi hayatı yakalama çabasıydı bu ve bence başarılı da olmuştum.

Ama bu gece hayatı çokta yakalayamadığımı görüyordum.

"Lütfen beni arama."

Koca perdede akan filmde kadının adama söyledikleri kulağıma çalınınca iç çektim. "Ulaşmaya da çalışma," diyordu. Valizi hemen yanındaydı, bir yandan onu tutuyordu bir yandan dik durmaya çalışıyordu. Adam ise onun sözleriyle gülüyordu ve "Şimdi ne var?" diyordu. "Hayallerim var dedin, gerçekleştirdin. Yurt dışına gideceğim dedin, kaçtın gittin. Şimdi derdin ne? Ha?

"Ben gerçekten özür dilerim." diyen kadınla "Ben özür dilemeni istemiyorum!" diye bağırdı. İrkildim. Ben bu filmi seçmiştim çünkü daha önce komedi dizisinde oynamış olan bu ikilinin çok tatlı bir filmde oynayacağına emindim. "Sadece bir cevap istiyorum, cevap." bunu söylerken adam ağlıyordu. "Beş yıl bekledim ben seni. Beş yıl bekledim seni. Allah Kahretsin!"

Keşke romanlarla hayatı yakalamaya çalışacağıma bu filmi seçmeden önce oturup fragmanını izleseydim. Huysuzca yerimde kıpırdanırken etraftaki insanlara bakındım. Çok bir kişi yoktu. İlk vizyon tarihi yedi yıl önceye ait olduğu için bu durumu yadırgamadım. Başroller şu sıralar popüler olduğundan yine gösterimdeydi. 

Yedi yıl önce içinde sevişme sahnesi olduğu için babam gitmeme izin vermek şöyle dursun sosyal medya hesaplarımdan daha benim filmden haberim dahi yokken filmle ilgili içerik paylaşan bütün hesapları engellemişti ama bugün buraya Behzat hocayla geldiğimizde elbette bu filmi izlemek için birçok sebep görmüştüm. 

Keşke görmeseydim.

Babamın neden izin vermediğini dört ön sıramızda öpüşen çifti izledikçe daha iyi anlıyordum. Bu diziye bir kısım genç öpüşmeye ve yiyişmeye gelmişti. Tabii ben de onlardan farksızdım ama işte şuursuzca bir seçim olduğundan bir türlü o aşamaya gelememiştik.

"Restorana geri dönüp tatlılarımızı mı yesek?" 

Ses seda gelmeyince öpüşen çiftten aldığım bakışlarımı yanımda oturan adama çevirdim. Pür dikkat filmi izliyordu.

Filmin ilk başladığı dakikalarda mısır kovasına ne zaman elini atsa ben de o zaman elimi atmıştım. Ancak Behzat hoca bunun tesadüf olduğunu düşünmüştü. Öyle ki çokta aldırmadan mısırlarını yemeye devam etmişti. Bir saate yakın bir süre ona dokunabildiğim kadar dokunmuştum ama o karşılık olarak sadece elimi tutup beni durdurmuştu.

"Restoran diyorum hocam," derken ona yaklaştım. "Restorana gidip tatlımızı mı yesek?"

Sükunetle "Orada Bilgehan'ı görmedik mi?" deyince olumlu mırıltılar çıkardım. "Gördük ama üstünden bir saat geçti. Bence çoktan gitmişlerdir hocam."

Başını onaylarcasına sallarken "Gitmişlerdir." diye mırıldandı. Ardından sanki biz hiç sohbet etmemişiz gibi arkasına yaslandı. Koca perdedeki görüntü değiştikçe yüzüne çarpan ışık değişiyordu. Şu ansa aydınlık bir ışık vardı. Yan çehresini uzun uzadıya seyrederken "Hocam," diye sızlandım.

Fakat filmi bitirmeye o kadar niyetliydi ki bana bakma bile bakmadı. İlgisini nasıl çekebilirim diye düşündüğüm yaklaşık bir dakikanın sonunda kararımı verdim. "Behzat," ağır ağır dönüp baktı, "Yirmilik dişimi hala çıkarmadım." 'inanabiliyor musun?' bakışları eşliğinde söylediğim şeyle afalladı. Ta ki ben ona yakınlaşmaya başlayana kadar. O zaman elini kaldırıp durdurmamı işaret etti. Omuzlarım düşerken "Ama bu önemli bir bilgiydi." diyerek sertçe arkama yaslandım.

BEHZAT'IN HERASIWhere stories live. Discover now