on sekiz

12.7K 446 22
                                    

On üç yaş.

Aramızda tam tamına on üç yaş var.

Bir, değil. İki, değil. Üç, değil. On üç yaş.

Dakikalar önce yerden aldığım küçük odun parçasını biraz daha esnetirken dalgın bir ifadeyle az ilerimdeki okula yani fakülteye bakıyordum. Geçtiğimiz günlerde dile kolay ama aklın alması zor bir durumu kavramıştım.

Ameliyatlardaki en yüksek istatistiğe sahip hocalarımızdan biri, ki bu Behzat hoca oluyordu, benden hoşlanıyordu. Belki de böyle gitseydi birkaç seneye "Dünya'nın En İyi Beyin ve Sinir Cerrahları," listesinde onun da adı olacaktı ama o bana karşı duygular beslemeyi tercih etmişti.

"Elleri titriyor Hera," dedim, kendi kendime, "Ara vermesinin seninle ne alakası var? Açıkçası seni sevmeye çokta istekli değildir. Onun yerinde olsan sen seni sever miydin? Otuz beş yaşında operatör bir doktor olsan namının yayıldığı bir dönemde gidip kendinden on üç yaş küçük birini, ki bu aynı zamanda öğrencin olacak, sever miydin?"

Cevap belliydi, sevmezdim.

Odun parçasını usulca esnetmeyi bırakıp masaya koydum ve sırtımı çardağın çitlerine yasladım. Oturduğum yerde kaybolmak istercesine kaydım da kaydım. Sonunda başım çitlerdeyken durdum çünkü daha çok kayarsam yeri boylayabilirdim. Artık dışarıdan gören biri bile kesinlikle "Hera burada." diyemezdi. Hatta "Biri var orada." bile diyemezdi. Görünmediğime emindim.

Çardağın tavanına odaklanıp kafamı bütün düşüncelerden arındırmaya çalıştım. Şu an tek düşünmem gereken şey girmediğim Dahiliye dersiydi. Gerçi girsem bile kafam almıyordu ki. Sürekli cumartesi gününü düşünüyordum. Sahi bana ne olmuştu o gün öyle?

Alt tarafı haddinden fazla yakınlaşmıştık.

Sırtım gövdesine yaslıydı, kollarındaydım ve nefesi kulağıma çarpıyordu. Üstelik bir sesi vardı, o konuşurken her dediğini erotik cümle sanmamak için kendimi zor tutuyordum. "Bunların hepsinin nedeni belli," diye sızlandım. "Adam Behzat Zorlu, elbette bana o kadar yaklaşırsa ona karşılık vermek isterim."

Mesela evine gittiğim ilk gecede göğsüme dokunduğunda etkilenmiştim çünkü o Behzat Zorlu'ydu. O ellerin dokunduğu diğer şeyleri düşününce bana dokunma zahmetine bile girmesi beni tabii ki etkilerdi. Bu konuda kendimi suçlamaya son vermeliydim.

"Yaşının bir önemi yok," dikleşip arkamı çitlere yasladım. "İnkar etmeye de gerek yok. Ayberk'in dediği gibi başarılı ve zengin adamlar genç sevgiliyi hak eder. O Behzat Zorlu, genç bir sevgiliyi hak-"

"Burada ne konuşuyorsun tek başına?"

Arkamdan gelen sesle gözlerim kocaman açıldı. "Umarım yanlış duyuyorumdur bu o değildir, umarım bana dememiştir, umarım söylediklerimi duymamıştır," diye içimden tekrar ettiğim sırada sakin kalmaya çalıştım. İçimden üçten geri sayarak arkama döndüm ve çardağın başında dikilen Behzat hocayı gördüm.

"Asıl siz burada ne yapıyorsunuz?" evet, bu soruyu sorma gafletinde bulunduğum doğrudur ama doğruyu söylemek gerekirse bu an için en iyi kaçış yolu saldırıydı. "Bildiğim kadarıyla izne ayrıldınız. Evde kalıp dinlenmeniz gerekmez mi?"

"Sen beni mi sorguluyorsun Hera?"

Heybetli bedenini baştan aşağı süzdüm. Derslerde genelde ciddi gözükmek için gömlekten aşağısını giyinmezdi ama şu an üzerinde tişört vardı. Kol kaslarını bir hayli ortaya çıkaracak ve damarlarını göz önüne serecek cinstendi. Oralar hoşuma gidince bir an için bütün ilgim pantolonun gerisinde kalan kasık bölgesinde yoğunlaştı. Ama ne yaptığımı fark eder etmez hızla bakışlarımı yüzüne çıkardım ve "Ne haddime?" diye saçmaladım. "Siz benim hocamsınız, sizi sorgulamak benim ne haddime?"

BEHZAT'IN HERASIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt