on dokuz

13.6K 470 50
                                    

"Sonra ben de dedim ki," Okan ilgi çekmek için sesini yükselterek konuşsa da bir türlü başarılı olamıyordu, "'Kan tahlilleriniz temiz.' adam tabii okulun en büyük bağışçılarından. Ben böyle deyince rahatlar sandım ama rahatlamayı geç döndü bana ne dese beğenirsiniz? 'Ne demek temiz?'"

Üç arkadaş restoranın cam tarafındaki dört kişilik bir masaya oturmuş yemek yiyorlardı. Behzat'a moral olsun diye onu devamlı dışarı çıkarırlardı, Behzat'ta her şeyin yolunda gittiğini göstermek adına masada dönen her sohbeti dinliyor taklidi yapardı ama ne var ki bu akşam aklı başka bir yerde olduğu için bir türlü ana dönememişti.

Behzat ile Okan yan yana, Okan'ın hemen karşısında ise Levent oturuyordu. 

Okan'ın tek başına Behzat'ın ilgisini çekemeyeceğini anlayan Levent "Nesi varmış Hera'nın?" diye söze girdi. Okan, Levent'in neden bahsettiğini anlamadığı için boş boş baksa da Behzat kafasını kaldırıp "Nesi varmış?" diye atladı.

"Bilmem," dedi, Levent makarnasını çatalına sararken, "Okan bahsediyordu." bu geceler en çok onun işine gelirdi. Yemek yapmayı bilmesine rağmen vakit kaybı olarak gördüğünden buzdolabının içi bomboştu. O genelde boş zamanlarında internetten oyunlar oynardı. Vaktini verimli geçirirdi. Son on yıldır zorda kalmadıkça mutfağa girmemişti. Onun için hayat ameliyatlar, oyunlar ve arkadaşları arasında geçen kısır bir döngüydü.

Hayattan keyif almayı severdi. Bunun içinde her şeye eğlence gözüyle bakardı. Kimseyle ve hiçbir olayla dalga geçmekten gocunmazdı. Masadaki sessizlik sürdüğünde herkesin birbirine boş boş bakmasına karşın içine derin bir nefes alıp verdi, "Hadi bu aşık, senin kafan nerede Okan?"

"Ben aşık değilim," diye sızlanan Behzat'a her iki arkadaşı da gülmekle yetindi. Okan "Bugünüm bazıları yüzünden yoğun geçti," derken Behzat'a yandan bir bakış atıyordu. "Aşık olmamış haliyle bana yüzden fazla öğrencinin kan tahliline baktırdı."

Behzat elindeki çatalı bıçağı tabağa yerleştirip arkasına yaslandı ve yanındaki arkadaşına bakarak "Tahlil sonuçlarının çıktığını bana niye söylemedin?" diye sordu. "Bugün sana kaç kere sordum."

"Eğer bağışçıyla olan anımı anlattırsaydın sonra konu öğrencilerimizin sağlık durumlarına gelecekti." sabah kuşağındaki en önemli konuları sona saklayan program sunucuları gibi arkasına yaslandı, "İnanır mısın kırk öğrencimizin b12 vitamini eksikliği var, otuzunda demir eksikliği, üçünde otoimmün, yedisinde dehidrasyon-"

Onu bölen Behzat'ın "Hepsine geçmiş olsun," demesiydi. 

Direkt Hera'yı sorup ilgiyi kendine çekerse Levent'in üstüne geleceğini biliyordu. O yüzden dolaylı bir anlatım seçti, "Ama bana hepsinin sağlık bilgisi lazım değil."

"Sana adı Hera olan, hasta kaçırıp fakültede cirit atan ve sonra hiçbir şey olmamış gibi seneyi bitirebilme umuduyla fakülteye gelen öğrencinin bilgileri lazım." çok geçti, ilgisini çekmişti.

Behzat kendinden emin bir edayla "Seneyi bitirecek." dediğinde Okan yandan "Onda o dede varken zor." diye fısıldadı. Aralarında doğuştan zengin olmayan bir o vardı. Dekanın buna güvenerek sene başında kendisini yanına çağırması ve ahlaksız bir teklifte bulunması hatıralarına düşününce kafasını iki yana salladı. Bir adam nasıl kendi torununun ayağını kaydırmaya çalışırdı hala aklı almıyordu.

Neyse ki maddi durumu iyi olmamasına rağmen 'Arkamda kimse yok,' diye korkup Hera'yı bırakmaya yeltenmemişti. İlkelerine tersti birde böyle bir şeye yeltenirse dekandan önce Behzat ayağını kaydırırdı. Bunu da düşününce hiç yeltenmemişti.

BEHZAT'IN HERASIWhere stories live. Discover now