on dört

13K 458 13
                                    

"Sana çok mantıklı bir sorum olacak," stresle parmaklarımı direksiyona vurmayı sürdürdüğüm sırada konuşmaya devam etti, "Beni neden hoşlandığın adamın evine getirdin?"

Hiddetle ona döndüğümde gayet lakayıt bir tavırla saçlarını düzelttiğini gördüm. Belki de sadece karıştırıyordu. İşi bitince yanındaki camdan dışarıya baktı, sonra üzerindeki bakışlarımı hissetmiş gibi huzursuzlanıp bana yöneldi. 

'Ne? Neden öyle bakıyorsun?' der gibi baktığında gözlerimi kıstım. "Tamam," dedi, pes edercesine ellerini kaldırırken, "Hocandan en çok sen hoşlanmıyorsun."

"Babam yaşında." diye hatırlattığımda başını sallayarak "Kesinlikle bu yaştaki bir adamla olamazsın." dedi. "Otuz beş yaşındaki bir adamın en az on altı yaşında bir oğlu olmalı." kendisi on altı yaşında olduğu için ilk aklına kendi yaşı gelmişti. Ayberk'in sözleriyle olumlu mırıltılar çıkararak önünde durduğumuz eve dönüp baktım. Bugün babamın arabasını kaçırıp Ayberk'i de alıp Behzat hocanın evine gelmiştim.

Maddi durumumuz iyi olsa da babam bana araba almamıştı. Ancak yanında olduğum zamanlarda araba kullanmama izin verirdi. Zaten o yüzden şu an arabasını kaçırdım diyordum ya. 

İç çekip kapı koluna uzandığım esnada Ayberk'in "Evlenmek için iki senem kaldığına inanamıyorum." diye homurdandığını duydum. 

Çatık kaşlarla "O nereden çıktı?" dediğimde Behzat hocanın evine diktiği bakışları eşliğinde  "Erkek olmak için bu önemli." dedi. "Tabii senin nezdinde. Erkekler on sekiz yaşında evlenip çocuk sahibi olmalı. Gerçi bu mantıkla sen kimi bulacaksın? Herkesi aynı genellemeye sokuyorsan evde kaldın demek oluyor."

Kapının kolunu indirip aşağı bir hışımla indikten sonra Ayberk'e bakıp "Erkekler on sekiz yaşında evlenmeli demiyorum." dedim ve kapıyı suratına kapadım. O da kendi tarafından çıktığında çantamı koluma takarak kapıları kilitledim. 

Yanıma gelirken "Ne diyorsun?" diye sordu.

Birlikte Behzat hocanın bahçe kapısına ilerledik. Geçen gecekinin aksine kapı açık olduğu için bu defa oradan girdim. Üstünden atlamak zorunda kalmadım. Peşimden gelen çocuk adama "Herkes yaşıtıyla olmalı." dedim.

"Bence zengin ve başarılı adamlar bu genellemenin dışında kalmalı." 

Arkamdan gözüm olmamasına rağmen Behzat hocanın iki katlı müstakil evini incelediğini anladım. Villa da denilebilirdi ve evet oldukça lüks duruyordu ama bu demek değildir ki genç bir sevgiliyi hak ediyor. Gerçi belki de alıcısı olurdu. Genç ve başarısız bir sevgili bulabilirdi. 

Ona birkaç bir şey söylemek adına dudaklarımı aralamamla evin kapısının açılması bir oldu. Behzat hoca elindeki bir çöp poşetiyle dışarı çıkıyordu. Çöp poşetinin büyüklüğü ilgimi çekerken ister istemez onun içini görmek için ilgiyle orayı kestim. Bir yandan da yürüyor, "Hocam," deyip ilgisini çekmeye çalışıyordum.

"Hocan bu mu," arkamdan konuşan Ayberk'i "Evet." diyerek yanıtladım ama susmadı, "Bu adamı mı istemiyorsun?"

Ayberk salı günü fakülteye gelmişti. Salı günü göz muayenesi yapıldıktan hemen sonra taburcu edileceği konuşulmuştu. Ailesi de çıkışını onaylayacak gibi gözükünce aldığım kırık notu veya alacağım kırık notu umursamadan onu kaçırmıştım. Dekanın yani dedemin odasına. Sonra dedem istemeye istemeye tetkikleri yaptırmıştı. 

Yaptırmasının altında yatan en büyük teşvik bana ceza verecek olması bile olabilirdi. Genel olarak bunu sükse yaratan bir olay meydana getirmeme veriyordum ama aklımdan o sırıtışını silemediğim için kafamın bir köşesinde kocaman bir soru işareti vardı.

Salı günü tetkiklerin sonucu temiz çıkınca hastaneden çıkışı yapılmıştı. Tabii ben ne olur ne olmaz diye Ayberk'e numaramı vermiştim. O günden sonra da hep irtibat halinde kalmıştık. Ondan yarım saatte bir nasıl hissettiğini bana yazmasını istemiştim. Geceleri bile uyumadan önce beni görüntülü aramasını talep etmiştim. Aynı saatlerde uyusak da ben arada bir kalkıp onu kontrol ediyordum.

Evet, kafayı onunla bozmuştum.

Tabii bütün bunlar yaşanırken uykularımda konuşmalarım sonucu Behzat hocayla aramdakileri duymuş bulunmuştu. Sonra ben de baştan aşağı anlatmıştım ama bunun nedeni merakını gidermekten ziyade beni daha çok benimsemesini istememdi. Aksi halde bir zamandan sonra ailesine onu rahatsız ettiğimi söyleyebilir ve kısa sürede hakkımda tacizden dava açabilirlerdi.

"Bence asıl senin kafanda problem var," diyen Ayberk'le elimi yumruk yaptım. Behzat hoca ona seslediğim için bana bakıyordu. Kapıyı kapamakla kapamamak arasında kaldı ama sonra arkamdakini görünce kaşları çatıldı. Refleksle kapıyı üstüne örttü.

Önünde bitmemle birlikte Ayberk'i işaret ederek "Erkek kardeşim," dedim.

"Allah yazdıysa bozsun." diye homurdanan bücüre "Kapa çeneni." dedim.

Behzat hoca bir ona bir bana bakarken "Neden burada?" diye sordu. "Ayberk'in belki kafa travması yok ama kesin beyninde tümör var. Onu muayene edin diye getirdim." desem beni kovardı. Dudaklarımı birbirine bastırdığım esnada bir müddet sustum. Aklıma tek bir yalan geliyordu, fazlası gelsin diye zorluyor ama başaralı olamıyordum.

Mecburen "Çünkü öyle olmasını uygun gördüm." dediğimde konuyu açmam için diretti. Hatta nedenini sesli bir şekilde soracak gibi oldu ama neyse ki ondan önce davranıp "Çünkü siz bana haramsınız!" diyebildim.

Ayberk'in gülüşünü duysam da aldırış etmeden Behzat hocanın üstüne doğru bir adım attım ve gerimde kalan sahte erkek kardeşimi işaret ederek "Erkek kardeşim olmadan buraya gelmem doğru olmazdı." dedim.

Hocam olacak adam bir an için afallasa da kısa sürede kendini toparlayarak "Hera sana iki sorum var." dedi. 'Sorun,' der gibi başımı salladım.

"Birincisi ne zamandır fakülteye gelen hastaları kardeşin olarak görüyorsun? İkincisi hoca-öğrenci ilişkisinin neresini haram olarak görüyorsun, zihniyetin mi bozuk?"

"Vurdu gol oldu." Ayberk'in maç sunucusu edasıyla konuşmasıyla yutkundum. Behzat hoca ona kulak vermeden merakla bana bakıyor, bir cevap bekliyordu. Gönlüm geçen geceden bahsedip onu burada dumur etme taraftarı olsa da beynim bunun önüne geçti. Sonrasını da düşerek konuşmayı tercih ettim. 

"Birincisi," dedim, elindeki çöp poşetine yeniden bakarken, yakından gördüğüm kadarıyla orada bir sürü et vardı ve çöpe gidiyorlardı, "Ayberk'e kanım çok ısındı. Ölen kardeşimin yerine koymak için önümde hiçbir engel yoktu, ben de koydum."

Benim Ayberk'i kaçırırken ki görüntülerimi görmeseydi hastam olduğunu sittin sene anlayamazdı. Ona o görüntüleri atanlara içten içe lanet ederken kafamı kaldırıp koyu kahvelerini seyre daldım. 

Bir süre için konuşmadım, düşündüm.

Kısa sürede "İkincisi sizinle aramızda kan bağı yok." diye söze girdim. "Ne hocam olmanızın bir önemi var ne yaşınızın. Sonuçta ikimizin de yönelimi belli. Bir evde bir araya gelirsek uzun vadede her şey yaşanabilir."

"Ayberk'i muayene edin diye buraya getirdim." deseydim en azından o sözleriyle beni küçük düşürürdü ama şu an ben ne yapıyorsam kendi kendime ona gerek kalmadan yapıyordum.

Behzat hocanın sözlerimi sindirdiği birkaç saniyenin ardından dönüp kapıyı açmasıyla derin bir nefes alıp verdim. Ayberk kulağıma doğru "Sizin fan fini fonunuzu izlemeyeceğim değil mi?" diye fısıldayınca gözlerim irice açıldı.

Behzat hoca kapıyı açtıktan sonra bize dönerek içeriyi işaret etti. Ayberk benden önce içeri geçerken ben hâlâ az önceki sözlerinin etkisinden çıkmaya çalışıyordum. Birde eğlendiğine dair mırıltılar çıkarıyordu şerefsiz.

"Ne olursa olsun onu muayene etmeyeceğim," diyen hocamla bakışlarım gözlerini buldu. "Niyetini anlıyorum ama olmaz Hera. Emar sonuçları ortadayken Neslihan'a daha fazla saygısızlık yapamam. O benim meslektaşım."

İyi haber ona yürüdüğümü düşünmemişti.

Kötü haber beni zorlayacaktı.

BEHZAT'IN HERASIWhere stories live. Discover now