otuz bir

10.7K 422 27
                                    

Yüzüme düşen saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına götüren parmaklarla içim gıdıklandı. Kollarımın arasında kalan yastığı kendime çekip daha sıkı sarıldım Yastığın gövdesine başımı yasladığım vakitlerde saçlarımın okşandığını hissettim. Bu his, beni bulutların üstüne çıkarırken "Hocam..." diye mırıldandım.

"Fakültede değiliz Hera." hocamın sesi babamın sesi olarak kulağıma dolunca burnumu kırıştırdım.

Yine de onunla konuşmaktan geri durmadım, "Alışmış kudurmuştan beterdir deyip beni mazur görün."

"Ne yaptın ki mazur görülmek istiyorsun, bir tanem?" yine babamın sesini duyar gibi olunca bu işte bir gariplik olduğunu sezdim. "Neyi alışkanlık haline getirdin?"

Art arda duyduğum iki soruyla içimden 'işte şimdi hapı yuttun' diye geçirirken gözlerimi usulca araladım. Babam iki kişilik yatağımın benim yattığım tarafında kalan boşluğa çökmüş, elini saçlarımda gezdiriyordu.

Ne yalan söyleyeceğimi bilemez bir halde ona bakmama karşın sessizliği bozan babam oldu, "Kaldı ki neden rüyalarında o fakülteyle alakalı şeyler görüyorsun? Yoksa hocaların çok mu yoruyor seni?"

Son birkaç gündür doğru düzgün derse bile girdiğim yoktu. Babama bunu söylemeyi uygun bulmadığımdan ötürü yalan söylemeyi tercih ettim. "Bütün günüm okulda geçtiği için rüyalarımı da çok etkiliyor."

Elini yanağıma yerleştirdi. Saat kaçtı bilmiyordum ama onun benim aksime evden çıkmak adına üstüne bir şeyler geçirdiğini görmek saat hakkında tahminlerim oluşmasına neden oluyordu. Üzerindeki lacivert gömleğin birkaç düğmesini yanlış iliklediğini fark ettim. Aslında beceriksiz olduğundan böyle değildi. Aksine kabiliyetli bir adamdı.

Sadece onunla ilgilenmemi sevdiği için çoğunlukla bir beceriksiz gibi davranıyordu.

"Liseden sonra direkt üniversiteye başlamamalıydın." sözleriyle birlikte yüzüne baktım. Kendinden bir hayli emin konuşuyordu, "Sana ara verip dinlenmeni söylemiştim. Kafa bu. Çabuk yorulur. Üstelik hayat kaçmıyordu, kar tanem. Her türlü okurdun."

"Liseden sonra bir sene dinlenseydim," deyip iç çektim. Olacaklar gözlerimin önünden bir bir geçti. Muhtemelen yatmaya alışacak, konu derse geldiğinde yüzüne bile bakmayacaktım. Yine bir şekilde toparlayıp tıp fakültesini kazansaydım bile bu defa da Behzat hocanın yörüngesine girmekte geç kalmış olabilirdim. Sıkıcı denilebilecek bir şekilde okulu bitirmektense şu haliyle okumaya devam etmeyi tercih ederdim. O yüzden bu konunun ihtimalini daha fazla düşünmek istemedim. Destek alarak yattığım yerden kalkarken "Geçmişi boş verelim." diye mırıldandım. "Geleceğe odaklanalım. Benim dersim vardı."

"Bugün fakülteye gitme."

Neden böyle bir istekte bulunduğunu anlamadığımdan suratına boş boş baktım. Yeni kalktığım için olayları algılamakta geç kalıyordum. Babam bakışlarını çarşafın üstünden bacaklarıma dikerek "İyi değilsin." dedi. "Dün gece bu halde eve gelebilmene bile şaşırdım. Bana söyleseydin almaya gelirdim."

Dün gece beni ilk gördüğünde kocaman sarılıp "Hera'm, keşke endişelenip gelmeseydin. Bak biz yaşıyorduk." demişti.

Onun bu hallerine ne kadar alışık olursam olayım gülmeden edememiştim. Yaşadıklarını, hatta benden daha iyi durumda olduklarını, ben de tahmin edebiliyordum. Fakat babamın emrivakisinden sonra eve gelmeseydim olmazdı.

Üstelik aklımın bir köşesinde beliren şüphe duygusu gittikçe büyüyebilir ve güzel geçen bir geceyi baş ağrısıyla sonlandırmama neden olabilirdi. Bu yüzden eve dönmem en mantıklısıydı.

BEHZAT'IN HERASIWhere stories live. Discover now