yirmi bir (part 2)

11K 431 27
                                    

Az önce baktım,

Birine fare zehri verdiğimizde ilk otuz dakika içinde medikal müdahale yapılırsa kurtulma şansı varmış. Aksi halde zehir iç organlara çok hızlı zarar verdiği için her geçen saat kişinin aleyhineymiş. Zaten en geç yirmi dört saat içinde de kişinin ağız, göz, kulak, burun, idrar ve makat bölgelerinden kan gelirmiş. Ölürmüş yani.

"Hera'cığım gelirken su bardağı da getirir misin?" 

Tuz eklemem adına verdiği salataya avucumdaki tuzları boca ettim. Arkam masaya dönük olduğu için şu an ne yaptığımı görmüyorlardı. Neslihan hocanın nazik istediği üzerine olumlu mırıltılar çıkararak "Tabii ki getiririm hocam." dedim. Yüzsüz gibi eve kurulup yemek yapmaya başladığında inat edip gitmemiştim ama az kalmıştı,

Evden gitmeme değil, onu boğmama.

Yemek yaptığı anlarda bir şeylerin yerini aramaya koyulduğunda Behzat hocadan önce atılıp ona istediği şeyleri uzatmış, "Buyurun hocam," demiştim. O ise dönüp bana en küçümseyici bakışlarını atmıştı. Tabii bu döngü Behzat hoca lavaboya gidene kadar sürmüştü. O lavaboya gidince "Not için bu kadar verici olmana gerek yok Hera." deyip bütün dengemi sarsmıştı.

Neyse ki kısa sürede toparlayıp "Amacım not olsaydı sizinle bir takım eylemler yapmam gerekmez miydi?" diye sormuştum. Aramızda kılıçların çekildiği falan yoktu. Sadece ben bir aslan edasıyla bölgeme koku bırakıyor, bütün heybetimle ona geri basmasını söylüyordum.

Belki hocam olduğu için saygı duymak zorundaydım ama o saygının yeri fakülteydi. Burası değil. Burası Behzat hocanın eviydi, ben sevdiği kadındım ve tam bu yüzden fakültenin aksine burada üstünlük bendeydi.

Sevecen bir edayla "Hocam?" dediğimde ilk Levent hoca "Efendim?" diye atıldı. Ağzında bir şeyler olduğunu bakmasam da anlayabildim. Onun peşi sıra Neslihan hoca "Söyle tatlım," deyince derin bir nefes alıp verdim. Sinirlenmeyecektim. Huzur dolu bir tavır takınarak "Behzat hocam?" dedim.

Neslihan hoca ilk "Yemek yer sohbet ederiz diye geldim." dediğinde Behzat hoca bu teklifini reddetmek amaçlı dudaklarını aralamıştı ama ben ondan önce "Elbette yer sohbet ederiz!" dediğim için susmuştu. O dakikadan itibaren olup biteni yalnızca izliyordu.

"Sen ona hala 'hocam' mı diyorsun?" ağzının içinde konuşan Levent hocayla salatayı karıştırırken dönüp arkama baktım. İkinci davetsiz misafirimizdi. Açıkçası onu gördüğümde biraz da olsa rahatlayacağımı düşünüp sevinmiştim ama Neslihan hocadan daha beterdi. Yemeğine baka baka devamlı bir şeyler konuşuyordu ve bu Behzat hocayla aramda bir bakışma olmasına neden oluyordu.

Geriliyorduk.

"Dinliyorum Hera," karizmatik hocamın albenili sesini duymamla dudaklarımı hafifçe yaladım. Ardından elimdekileri suluğa atıp salatamı da alıp onlara doğru giderken "Bu evde neden fare zehri yok?" diye sordum.

Levent hocanın gülmemek için nefesini tutmasıyla eş zamanlı olarak ağzından belli belirsiz gülüş nidaları çıktı. Kendini dizginleyememesi sonucu Behzat hocanın bakışları onu buldu. Muhtemelen Neslihan hocaya ayıp ettiğimizi düşünüyordu. 

Salatayı masaya bıraktığım esnada Neslihan hocanın kıvrılan dudağını gördüm. Bana alttan alttan azımsayıcı bakışlar atarken "Neden fare zehri aradın Hera?" diye sordu. "Yoksa niyetin birini mi öldürmek?"

Hiç düşünmeden "Şüphesiz hocam." dediğimde ifadesi sekteye uğradı. "Fare zehrinin yokluğu başka nasıl hissedilir ki?"

"Hera," kolumu tutan adamla dönüp bakışlarımı koca eline diktim. Elini bileğime kaydırdı ve hafif bir baskı uyguladı. Masanın en başında oturuyordu, bu baskının yanına yani yerime oturmam için olduğunu biliyordum. 

BEHZAT'IN HERASIМесто, где живут истории. Откройте их для себя